Sohbet — 2: Sosyal Çürüme
İnsanları zehirleyen ve ucuz mallarını pahalıya satan kuruluşlar neden Türkiye’de boykot edilmiyor, devlet tarafından cezâ kesilip kapatılmıyor? Elbette, zehirleyen birkaç kurumu kapattılar, haklarını yemeyelim.
Yediğimiz, içtiğimiz gıdalardan, teknolojilik şeylere kadar tutunda hepsi âdi mal ama pahalılar.
Telefon operatör şirketleri; her depremde çekmeyen, hattâ ağır bir deprem olmamasına rağmen küçük depremlerde bile giden operatörler ayrıca bizi soyuyorlar, büyük ödemeler istiyorlar.
İnternet şirketleri de öyle, çok para vermemize rağmen bize karşı takındıkları tâvırlar ve düşük internet vermeleri..
Bide o düşük internet bile her zaman kesiliyor, bağlanması uzun sürüyor.
Operatördeki mobil internet bile bir ara gündem olmuştu, neden mi? Çünkü Turkcell firması Ukraynalılara sınırsız interneti düşük fiyata verirken, bizde sınırsız internet olmamasına rağmen daha yüksek fiyatlara daha az internet veriyorlar. Bide hemen bitiyor.
Tabi siz bir kullanıcı olarak bunları biliyorsunuz, kullanıyor ve görüyorsunuzdur.
Büyük şirketler, Türk halkını vampir gibi emiyor. Burada kimseyi hedef göstermiyorum lâkin bir Türk vatandaşı ve tüketici olarak bunlardan memnun değilim.
Zorla bir şeylere alıştırılmış, zorla dayatılmış şeylere karşıyım.
Bu büyük şirket kapatılmalı, el koyulmalıdır.
***
Halk olarak kan emiciliğe son vermeliyiz. Cebinizdeki son 5 liraya bile göz diken kan emicilere karşı olmalıyız.
Esnafı desteklemeliyiz. Eğer kim olursa olsun, kim halkı keriz yerine koyuyorsa dinî ırkî partisi her kim olursa olsun karşı çıkmalıdır. Sonuçta tüm seçmenler çalışıyor. Ve para alıyorlar. Tabiî hükûmet torpili ile girmiş, hükûmet yanlılarını ayırt etmek gerekir. Bu söylediklerim tabandır.
İşçi haklarını savununca, Komünist olduğumuzu söyleyenler; Sizce komünistlerin işçi haklarıyla ilgisi var mı? En azından Türkiye’dekilerin!
Adamın parasıyla çocuğuna çikolata alamıyor, evine ekmek götüremiyor. Ama işçi haklarını savunanlara laf ediyor. Adam yediği ekmeği bile lüks görmeye başlamış öyle bir psikoloji aşılanmış.
Ayda bir aldığı eti, dünyanın en büyük lüksü, ulaşılmaz bir şey olarak görüyor. Türkiye’deki insanın psikolojisi bu. Daha önce kendi parasıyla aldığı çoğu şeyi unutup, “buna şükür” diyor.
Düşünsenize, ülkenin bir çoğunluğunun aldığı asgarî ücret 22 bin 100 TL. Normal bir semtte yıkık dökük 1+1 evde oturmanın maliyeti neredeyse 25 bin TL. Oda en ücrâ köşede.
Bide bunun doğalgazı, elektriği, suyu ve operatör ücreti var. Ev interneti ücreiti var ki. Ne gerek var canım internete operatöre derseniz yine para yetmiyor ki.
Ama insanlar bu fiyatlara şükrediyor. Bu ülke halkındır. Halk tarafından vergilerle hükûmet ayakta duruyor. Ordusu vergilerle besleniyor, halk arayışında olan kişileri joplarla döven kolluk kuvvetleri görevlileri bile dövdükleri kişiler sayesinde karnı doyuyor.
Türkiye’de açlık sınırı 27 bin’i aştığı söyleniyor. Halk ise dünyada en çok çalışma saatine sahip olmasıyla beraber köle gibi çalıştırılıp bide az maaş veriliyor. Hızlı performans beklenip, hakaretlere, tâcizlere maruz kalıyorlar. (mobbing) Bir kişiye, binlerce iş yüklüyorlar.
“Ama sende abartma, erkek dediğin binlerce işi yapar, erkek dediğin çalışır! Aç ise çalışacak!” diyenlerin vâlidesini.. Yok terbiyeymiş, yok bir şeymiş, onlar bize terbiyesizlik yaparken, insan yerine koymazken terbiye nedir biliyorlar mıydı?
Hele ki ülkemize gelen bombalanmaktan kaçan Suriyeliler, afganlar köle gibi çalıştırılırken insanlıkları nerdeydi? Bide din kardeşimiz diye geçinirler. Sırf mülteciler diye görmedikleri insandışı muameleyi anlatmaktan niye kaçınalım?
Onlar da insan değiller mi? Onlar da evlerine ekmek götürmüyorlar mı?
Tabiî ki onların ucuz çalıştırılması, Türklerinde iş bulmasını haylî zorlaştırdı. Bu yalan değil. Sonuçta mültecilere sigorta genelde yapılmıyor ve az maaşla çalıştırılıyorlar. Durum tabiî şu son yıllarda değişmiş olsa da büyük ölçekte hâlâ öyle.
Bu faydacı, acımasız insanların iş yerlerinin kapatılmasını istiyoruz. Türkiye’de hangi ırktan ve dilden olursa olsun insanlara köle muamelesi yapılamaz.
***
Sosyal çürümüşlük sadece böyle değil, şimdi bide gençler ne oldu! Her şarkılarında, “Kızlar”, “Sarışınlar”, “Esmerler”, “Alkol”, “Suç”, “Uy*şturucu”dan bahsedip sanki bunlar iyi bir şeymiş havalı bir şeymiş gibi şarkılarında öven yeni nesil şarkıcılar çıktı.
Gençler arasında mafyatik dizilerinde boy göstermesiyle, yeni bir kuşak oluştu. Farkındaysanız en çok izlenen diziler hep mafyatik diziler. Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Kurtlar Vadisi, Ezel (mafyatik-aşk), Eşref Rüya.
Bide bunlara ek olarak böyle şarkıların suçu övmesiyle, ucûbe diye tâbir ettiğimiz bir kuşak türedi. Bunlar devlete bile dil uzatmakla birlikte, suç işleyip sosyal medyada övünüyorlar, insanların canına fiziksel ve psikolojik olarak kastediyorlar.
Bunun hem fizikî hem sanal boyutu var tabi. Ama devlet, küçük çocuk diye serbest bırakıyorlar. Küçücük çocuklar, benim yaşımdan büyük suçları var ama polis bir şey yapmıyor.
Bir ara ünlü yayıncı Jahrein eleştiri yaptı diye ters kelepçe ile alınmıştı, ama devletin verilerini çalanlar, HGS’den millete bildirim atanlar, insanları öldürenler, pedofililer öyle alınmamıştı!
Kolluk kuvvetlerinin gücü herhâlde gücü sadece masumlara yetiyor.
15–16 yaşındaki kızlar 25–30 yaşlarındaki erkeklerle görüşüyor, sevgili oluyor. Öldürülüyor. Kadın cinayetleri zâten ülkemizde yüksek seviyedeyken pedofililikte baş gösteriyor.
Kadın cinayetleri.. O kadar söylenecek söz var ki, aslında yaşadığımız tüm şeylerden kaç cilt ansiklopediler çıkar. anitsayac adlı sitede öldürülen kadınların isimleri var.
Depremler, yangınlar, hastalıklar..
***
Türkiye’de Türklerin ezilmesi konusunu daha önce işlemiştik.
Atatürk’de bu konuda meselâ ilk hedeftir. Çünkü ülkenin temelini oluşturan kişi, Türk ırkının dayanağıdır. İlk olarak o bu yolda gidecektir. Bunu yapmak içinde ilk önce Osmanlı ve İslâmı kullanacaklardır, sonra Atatürk’ü indirdikten sonra Osmanlı/İslâm methodlarıyla sonradan Osmanlıyı ve İslâm indirecekler.
Osmanlı onlar için bir dava değil araç.
Şimdi Osmanlı adı altında; Türk ırkına, Türk cumhuriyetine zarar vermeye çalışıyorlar.
Neyse.
Atatürk adını silmeye hâlâ çalışıyorlar, 10 Kasımda Atatürk anılmayacakmış! Direkt Millî Eğitim Bakanlığı kararı. Düşünsenize ülkenin kurucusu, hattâ o MEB’i kuran kişiyi anmıyorlar.
Ülkenin kurucusuna böyle bir nefret. Ama kendileri Ruhban okulu açmayı düşünüyorlar. Ama Atatürk islâm düşmanı (!), kendileri en müslümanlar!
Bak ne diyor Yusuf Tekin: “Ruhban Okulu’nun açılması siyasi bir karar. Bu kararı Cumhurbaşkanımız ve Dışişleri Bakanlığımız veriyor. Bana ‘açılsın’ yönünde bir talimat verilirse, yol haritamızı hazırlamak için okul ziyareti yaptık, teknik hazırlığımızı tamamladık ve raporladık. Son bir görüşme yapacağız yakında” (DW, 26 Eylül 2025.)
Ama aynı Millî Eğitim Bakanı, Atatürk’ün anılmasını istemiyor! (Kaynak)
Kıbrıs sorunundan dolayı kapanmış Ruhban okulunu savunurken iyi ama Cumhuriyet değerlerine gelince:
“Sizin anladığınız laik şu; 1940'lı yılları hatırlayın, camilerin kapısına kilit vurmak, camileri ahıra çevirmek, vatandaşın Kuranı Kerim öğrenmesini yasaklamak. Ben evrensel laiklikten yanayım, sen Türkiye’ye özgü, kendi icat ettiğin laiklik kavramını bana dayatıyorsun” (AKP Batman Merkez İlçe 8. Olağan Kongresi)
Burada Millî Eğitim Bakanını hedef göstermiyorum, herkesin düşüncesi önemli ama birlik olmamız gerektiği zamanlarda Atatürk’e laf edilirse laf edilir..
***
Milletvekilleri, bakanlar..
Milletvekilleri ve bakanlar bizden üstün mü? Hayır. Değiller. Onları biz seçiyoruz, biz onları oraya getiriyoruz.
Cumhuriyetin amacı zâten halk tarafından seçilmiş kişilerin getirilmesi, halk çünkü hanedanlıktan bıkmış, onlar orada saraylarında oturup vergilerle beslenirken, halk açlıktan ölüyordu. Ve umurlarında olmuyordu. Halkta artık ipleri kendi eline aldı.
Biz, siz halksınız! Türk halkısınız, Türk milletiz. Milletvekillerine ve bakanlara verilen paralar bizim vergimiz ile veriliyor. Onları onlar yapan biziz.
Onlar bizden üstün değiller.
Elbette, devletimize karşı hürmetimiz sonsuzdur. Kurumlarına karşı, özellikle TSK ve CB.
Ama onlarda insandır, onları seçen biziz. Milletvekili birkaç maaş alırken, bir asgarî ücretle geçinenler neden hor görülüyor. Milletvekili TBMM’de ucuza yemek yerken onca maaşına rağmen biz neden sürünüyoruz?
Bu milletvekili, hangi milletin vekilidir?
Necip Fazıl Kısakürek’in bir hâtırası vardır. Bir milletvekili trendeyken kalk dedikten sonra sormuş Kürek: “Sen kimsin?”, Milletvekili de “Ben milletvekiliyim” demiş, Kısakürek’te “Bende millettim!” demiş. O şeye döndü.
***
İyi günler.
Yorumlar
Yorum Gönder