Ana içeriğe atla

Yıldırım Beyazıd ve Emir Timurlenk Savaşı


YILDIRIM BEYAZID VE EMİR TİMURLENK SAVAŞI
Ankara Savaşı (28 Temmuz 1402) Cengiz Han'ın vârisi olma iddiası ile çıkan Emir Timur. Beyazı'dın egemen olmasını kabul etmiyor. Onu küçümsüyor. Timur'un tahtını ele geçirmek için isyan başlatan  ve Timur Hindistan seferinden gelince bizzat kendisi tarafından kovulan Diyarbakır Beyi İlhan Ahmet Celâyir, Osmanlı'ya sığınmıştı. Epey Timur ve Beyazıd'ın arası gergindi. Fakat Timur kendi ırkından, dininden olan Osmanlı’ya saldırmak istemiyordu.  Timur’a tabî olan Mutahharten’ın ailesini Bursa’ya esir olarak gönderen Beyazid ile Timur’un arası açılmıştı.
 Timur, kendisini sadece dünya üzerinde ulaşabileceği yere kadar hırsını doyurmak için Allah tarafından gönderilen “Allah’ın kulu” olarak değil, Türk halkının da gerçek ve tek temsilcisi olarak görüyordu.
Yörüklerin bol paçalı şalvarları içinde, başında yüksek keçe başlığı ile tam bir Türk gibi giyinirdi..
Sarayı’nda sadece Türkçe konuşulur ve Türkçe yazı yazılırdı. Saf Türk kanı taşıyan soyu ise henüz Hristiyan hanedanlarının kanı ile bozulmamıştı. Cengiz Han’ın eski kanunlarını içeren “Yasa” adlı kitabını, Kur’an’dan bile daha değerli tutar ve takip ederdi.
Tamamen Türk olan bu devlet, ayrıca Osmanlıların hâlâ bazı yönlerden kaba kalmış devletinden daha zengin, hatta daha medenileşmişti.
Bursa’da her şey eskisi gibi sade tutulurken, Semerkant ve Keş’de birçok ev ve otağda, sadece savaş sırasında düşmanları bile hayrete düşüren ipek kumaşlara, brokarlara, değerli kilimlere, masif altından mobilyalara, altın tabaklara, değerli taşlarla bezenmiş küçük eşyalara rastlanırdı ve Bizanslılar bile bu görkemi ve zenginliği tarif etmeye kelime bulamazlardı. Türkistan’da beyaz Tebriz mermerinden devasa camiler inşa ettirilip, güzel porselen çinilerle süslendi. Suriyeli ve Hintli mimarlar, burada her zaman iş buldular. Medreselerde, dünyaca ünlü hocalar ders verdi.
Osmanlı sultanı, ikinci derece sanatçılarla ve daha az tanınmış hoca ve yazarlarla yetinmek zorunda kalırken, büyük Timur’un çevresini birçok şair ve yazar sarıyordu.” (N. Jorga)

Ordugâhını Avnik’e kurmuştu, kış’ı Anadolu’da geçiricekti Timur. Mektuplaşmalar devam ederken, elçiler de gelip-gidiyordu. Akkoyunlu Kara Yülük Osman Bey ve Erzincan Emiri Timur’un ordusuna yol göstermek için katıldılar. Timur kışta ziyafet veriyordu bu arada Beyazıd’ın elçilerine göz dağı vermek için Av törenini düzenlediler. Timur, Beyazıd’a hediyeler gönderdi. Beyazıd, Timur’a mektup gönderdi, mektupta: Timur’un topraklarını boşaltmasını ve Timur’u cezalandıramazsa bir daha harem’e girmeyeceğini söylüyordu. Timur oysa ki Anadolu’ya “Misafir” gibi geldiğinden bahsettiğini ılımlı davranışlarınla Beyazıd’a hediyeler göndermişti. Beyazıd’ın Timur’a büyük bir öfkesi vardı. Fakat Timur da misafir gibi karşılanmadığı taktir de topraklarını yağmalayacağını söylüyordu. Beyazıd ise geri kalmıyor: Timur’u küçümsüyor ve meydan muharebesine çağırıyordu. Dukas'a göre Timur savaş öncesi Osmanlıları "yarı Türk, yarı Rum barbarlar" diye niteliyordu. (Decline and Fall of Byzantium to the Ottoman Turks. By Doukas. An Annotatec Translation of "Historia Turco-Byzantina" by H.J.Magoulias. Detroit 1975, p. 92)

Timur, Bâyezid’e gönderdiği mektupta: “aralarında kurulacak olan dostluğun kâfirlere karşı bir İslâm’ın kuvvetini artıracağını” bildirdi ve oğullarından birisini kendisinin yanına gönderilmesini istedi.”

Beyazıd'ın yaptığı seferleri, Timur kendi egemenliğine tecavüz sayıyordu. Yıldırım Beyazıd hakaretlerden geri kalmıyor, Timur'a "Kudurmuş köpek" (kelb-i akûr) demekten kaçınmıyordu. Timur ılımlı, sabırlı. Beyazıd ise hakaret ve şiddetle karşılık veriyordu. Abartarak "Bu tarafa gelmezsen üç talak ile zevcelerin boş olsun" (in len ta't fe-zevecâtike tawâlik selâsâ) ağır bir dil kullanıyordu. Bu bardağı taşırmıştı.

Timur'a gelen Osmanlı elçesine, Beyazid'in Karakoyunlu Kara Yusuf'u himâyesi altında tutmasını ona meydan okuma olarak gördüğünü belirtiyordu. Son kez koşullarını ilere sürdü:
1) Kara Yusuf'u idâm,
2) yahût Timur'a teslim,
3) ve yahût yanından uzaklaştırmak. Bunu kabul ederse baba oğul oluruz.  
Beyazid, teslim ederse Timur’un istediklerini; Timur “kâfirler karşısın da osmanlıya yardım edeceğini” vaad ediyordu.
Bütün hunlara karşı ihtiyatlı hareket edilmesini tavsiye eden vezir-i azam Ali Paşa'ya Sultan Bayezid: "Şerefimiz ve karşı koyacak kuvvetimiz vardır; tabi olamayız ve istiklalsiz yaşayamayız"
(12 Mart 1402)'de Karabağ'dan hareket etti. Son kez Beyazid'a haber gönderip koşullarını tekrarladı. Zirâ Beyazid ve Timur'un arası gergindi. Beyazid savaşa hazır olduğunu belirtti. Yapılan mektuplaşmalar ve barış için gönderilen elçiler daha çok aralarına öfke ve kin sokmuştu.
Beyazid tekrar elçi gönderdi. Osmanlı Sultanın özürleri Timurca kabûl edilmedi. Timur "Savaş için hazır ol!" mesajı ile elçiyi gönderdi. (1) Timur öfkesini son haddine kadar kabarttı.
Osmanlı Tarihçisi Zenkeisen’den, Timur’un kendini aşarak Beyazıd’tan isteklerini sıralayalım:
Halkokondil'in anlattığına göre,
®     Osmanlı İmparatorluğu'nun tamamında sultan olarak hutbelerde adının okunmasını,
®     Osmanlı İmparatorluğu'nda sadece kendi bastırdığı sikkelerin kullanılmasını,
®     Yıldırım Bayezid'in derhal kulluğunun bir işareti olarak hizmetlerde bulunmak üzere oğullarından birini sarayına göndermesini,
®     hemen 2 bin deve yükü yağ ve 2 bin çadır göndermesini istemiş.” (J. W. Zinkeisen, c. 1, s.273.)

Timur Moğol İstilâsından kalmış Tatarları kışkırttıyordu. Osmanlı elçisi eşliğinde büyük bir geçit resmi düzenlikten sonra Sivas Ovası'nda Ankara'ya yöneldi. Timur Sivas’a yöneldi. Yanında oğulları ve torunları vardı. Timur Sivas’la Tokar arasında ki muharebeyi kabûl etmemişti. Timur’un Osmanlı ordusunda casusları vardı, haber alıyordu. Timur daha önceden kendi savaşacağı yeri belirlemek için Ankara’yı kuşatmış gibi yapmıştı. Beyazıd ise tuzağa kanmıştı. Osmanlı ordusun da Bayezid’in sert davranışından ve asker aylıklarının zamanında verilmeyişinden doğan bir hoşnutsuzluk vardı. Timur ayrıca Orta Asya’dan en etkili birlikler gettiriyordu.
Muharebe (20 Temmuz 1402)'de yapıldı. Muharebe alanı, Ankara'nın kuzeydoğusundaki Çubukâbâd Ovası'ydı. 10 Bin yeniçeri vardı. Osmanlı İmparatorluğunun tecrübeli komutanları vardı. 90 bin kişi savaşa hazırdı. (2)  Timur'un 90 bin kişinin karşısına 800 bin kişiye çıktığı iddia edilmektedir.(3)
Hammer Padişah, yirmi bin kişilik bir ordu ile onun yedi katından çok bir orduya karşı savaşa çıktı.” der.
Ordunun başında Mirza Muhammed Sultan vardı. Onun yanında Ömer Şeyh oğulları Mirza Pir Muhammed ve İskender. Timur 40 alayla birlikte duruyordu. Timur muharebeden önceki gece bölgeyi izliyordu. Böyle bir orduyla kendisinin karşısına çıkıcağını görünce hayranlık uyandırmıştı.
Muharebe erken saatlerde başlamıştı. Timur'un ordusu Osmanlıya darbe vurmuştu. Osmanlı çok at kaybetmişit. Yıldırım Beyazid 10 bin Yeniçeriyle uzaklaşmaya çalışmıştı. Beyazid Mahmut Han'ın eline düştü. Emir Timur kendi soydaşları ve Din kardeşlerini esir almamak için Muharebeden önce Emir çıkartmıştı. Beyazid'ta tam tersine, Timur'un askerlerini acımadan öldürüyorlardı.
Timur, Beyazid’in etrâfını kuşattı. Ve onu çembere aldı. Yıldırım Beyazid, Timur'un eline esir düşmüştü. Timur, Beyazid'a saygı gösteriyor, alçakgönüllülükle onla aynı sofraya oturuyordu. İyi yemekler verdirdi ve teselli edici, yatıştırıcı ve uzlaştırıcı sözler söyledi.(4)  Timur, Beyazid’ı kendi memleketine götürmek istemişti, fakat Beyazid ölmüştü.

“Venedik, birkaç ay içinde Ankara savaşını kendi menfaatine kullanmayı başardı. Heyecanın dorukta olduğu ilk zamanlarda Girit’ten gelecek birlikler ile Gelibolu Limanı’nı zapt etmeyi bile düşündü ve bunun için 25 bin altını gözden çıkarttı.” (N. Jorga)



ARAP KAYNAKLARINA GÖRE ANKARA SAVAŞI
Arap Tarihçilerin, Bâyezid ve Timur arasında yaşanan olayları nasıl nitelendiriyorlar? Bu gerginliği ele alan Arap Tarihçileri diğer Tarihçilere göre daha çok önem göstermişlerdir. İbn Arabşâh 'Acâ'ib el-Makdûr fi Nevâ'ibi Teymur adlı eserinde, Timur'un hayatını ve Bâyazid ile arasında ki gerginliği açıkça ifade etmiştir.
İbn Arabşâh gibi dönemin Tarihçileri; El-Makrîzî, İbn Hacer, el-Aynî. Arap Tarihçilerin kaleme aldığı eserler hâlâ gün yüzüne çıkmamıştır.
Arap kaynaklarından Timur'u anlatmaya çalışacağım.
Emir Timur, Suriye seferi sırasında Memlûk sultanına yolladığı mektûpta:
"Dünyada ki tüm insanlar bana tâbi olmalıdır. Çünkü bu dünyada ki bütün sultânların boyun eğmesi ve hizmet etmesi gereken tek ve gerçek hükümdar benim. Çerkezler siyâsetten ne anlar?" (5)
Emir Timur'a göre, Cengiz Han Yasası şeriâttan önce gelirdi. Timur Türk-Moğol ve İslâm gelenekleri içerisinde yetişmiştir. Fakat ona göre, Cengiz Han Yasası Hz. Peygamber yolu gibiydi.(6)
Arap kaynaklarına göre diğer bir iddia ile; Arap Tarihçileri Kara Yusuf ve Ahmed Celâyir Bâyezid'ın yanına sığınmasaydı bile Timur başka bir bahane bulup Anadolu'ya giricekti.(7)
Arabşâh, Timur'un Bâyezid'e gönderdiği mektûbu şu şekilde nakleder:
"...Ardından Timur, Anadolu Sultânı ve İslâm'ın cesur savunucusu Bâyezid'e bir mektûp yolladı. Lafı hiç dolaştırmadan Ahmed Celâyir ve Kara Yusuf'u bahane ederek Anadolu üzerindeki  istediği şu şekilde bildirdi: 'Belâ kaynağı olan bu ikisi kılıcımızın satvetinden kaçmışlardır. Onlar şehirleri yıkan, insanları öldüren, felâket ve kötü şans timsali kimselerdir. Firavûn ve Hâmân gibi gururlu ve küstâhtırlar. (Şüphesiz Firavûn, (Veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı.(8)) Yanındakilerle beraber korumanız altına girmişler ve size sarılmışlardır. Bunlar her nereye giderlerse araya beraberlerinde tahrip ve tehlike götürürler. Bu ikisi gibi kötü talih timsali kimseler Anadolu sultânın kanatları altında koruma bulmasınlar sakın! Onları kabûl etmekten çekinin ve onları kovun.(Onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün.(9)) Emrenize karşı gelmekten de sakının! Yoksa kuvvetlerimizin pençeleri sizi yakalar. Bize muhalefet cezâlandırdığımızı bilirsiniz. (Onlara ne yaptığımızı ise size belli olmuştu.(10)) Aramızda daha fazla yazışmaya ve savaşa gerek duymayın. Çünkü size açık deliller ve misaller verdik.' bunun gibi daha birçok tehdit ve gözdağı içeren cümleler ile doluydu.(11)"
Arap kaynaklarına göre, Celâyir bahanesi ile gözdağı veriyordu. Cihângirlik taslıyor ve Bâyezid'i savaşa itiyordu. Timur, Kur'ân'dan âyetleri yazışmalarda naklederek, Bâyezid'i Celâyir ve Yusuf'u kurduğu için Hâmân ve Firavûn benzetmesi yapmaktan çekinmemişti. Kâfirlerin kurtarıcısı ve koruyucusu olarak Bâyezid'a imâ ediyordu.
Yıldırım Bâyezid, epeyce kızarak Timur'a mektûp gönderdi: "Bu sözlerin seni ülkemi istilâ etmeye sevk edecektir. Şâyet gelmezsen, eşlerin tâlâk-ı selâse ile boş olsun. Şâyet gelirsen ve ben seninle savaşmadan kaçarsam kendi eşlerim tâlâk-ı selâse ile boş olsun."
Yıldırım'ın mektûbunu alan Timur çok kızmıştı ve Arabşâh bunun sebebini söylüyor: "Onlar [Osmanlıları kastediyor] arasında kadın zikretmek çok ayıp ve büyük bir kabahattir. Onlar kadın ya da kızdan bahsetmezler bundan özellikle de kaçınırlar. Birinin kız çocuğu doğarsa 'muhaddere' (örtü arkasında gizlenen), 'râbbâtülhicâl' (gelinler) ve ya 'mastûre' örtülü ya da buna benzer ifade kullanırlar.." şekilinde açıklamaktadır.(12)
Türk ve Çağatay boylarına göre, kadının üstüne yemin etmek çok ayıptır. Biliyorsunuz ki, kadın Türk tarihinde ve töresinde önemli yeri vardır. Saygı duyulur.  Bu yüzden, Timur bunu pek hoş bulmadı!
Araplara göre, Timur müslümandı. Kâfirleri öldürmek yerine, müslümanları katlettiğini. Müslümanlarla savaştığını söylüyorlar.
Arap Tarihçilerinin "Timur'un yanına çektiği Tatarlar Bâyezid'in ordusunu terk edince Bâyezid hezimete uğradı." (13)
Arap kaynaklarına göre Osmanlı Ordusu; 700.000 kadar atlı ve 300.000 kadar yaya olmak üzere toplam 1 milyon civarında kâbul edilmesi gereken bir ordu.
Bâyezid'ı tutsak aldığı ve onun kızlarına, kadınlarına içki âlemlerinde hizmetçi yaptığını. Bâyezid'ın kafeste kaldığı ve her gün yanına getirilip Timur tarafından alay edildiği Arap Tarihçileri kaynaklarında belirtiliyor. Şehirleri alınca, orda katliamlar yaptığını yine aynı şekilde Arap kaynakları belirtiyor. Bâyezid'ın vâsiyeti Tatarları ülkede bırakmamasını ve Müslümanların yaptıklarına zarar vermemesi, kâfirlerin eline bırakmamasını söylüyor. Timur'da bunu kabûl ediyor ve Tatarlar göçüyor. Timurlu ve Osmanlı Tarihçileriden ziyâde, arap tarihçileride Ankara savaşına büyük önem veriyor.

OSMANLI TARİHÇİLİĞİNE GÖRE TİMUR
“Osmanlının Timur'a bakışı gayet net ve açıktır. Kaynaklarda Timur masum müslümanların kanını döken, şehir ve köyleri harabeye çeviren, şer'i kurallara önem vermeyen, sonunda Devlet-i Osmaniye'yi dağıtan bir saldırgan olarak tasvir edilmektedir. Aşıkpaşazade bu münasebeti kısaca şöyle özetliyor: "Kafir etmez Timur ettiği işi" Dolayısıyla, Timur'un safına geçen, ona yardımcı olan, Osmanlıya arkadan darbe vuran Anadolu beyleri ve onların müttefikleri de hain olarak gösteriliyor ve yeteneğine değil, daha çok Anadolu Türk ve Tatarlarının ihanetine bağlanmaya çalışılıyor.”(14)

MEKTÛPLAR
Timur’dan, Beyazid’a: “Kara Yusuf ile Bağdat Sultanı olan Ahmed Celâyir’in, Osmanlı idaresine sığınma taleplerini kabul etmemesini, bu iki kişiyi yakalayıp aileleri ile birlikte ya kendisine teslim edilmesini, veya öldürülmelerini, ya da ülke sınırları dışına çıkarılmaları..”

Beyazid’tan, Timur’a: “Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin. Mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin. Osmanlı sultanlarını, Acem padişahlarına benzetme. Osmanlı askerleri de, ne Kıpçak ülkesi Tatarı gibi sıradan insanlar, ne de Hint toplulukları gibi başı boş, sere serpe avare kalabalıklar değildirler. Osmanlı askerleri, Irak ve Horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. Yine sen, Osmanlı askerlerini Şam ve Haleb(Memlûk) askerlerine de benzetmeyesin”
“Bu mektup eline geçtikten sonra savaş meydanına her kim ki gelmeyip kaçarsa, onun eşi üç talakla kendisinden boş olsun.”

Timur’dan, Beyazid’a: Sen kendini Allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. Bil ki, ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım. Bu cihatlar sonunda kaleler ve ülkeler feth ederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm. Kaldı ki bu halim, dünden daha açık ve kesindir. Bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir. Siz niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göster miyorsunuz? Hem yaşça da senden büyük durumdayım. Bu güne kadar hangi tarafa gittiysem, kısa sürede orayı ele geçirdim. Sivas’ı da kısa zamanda elde ettim. Sen Malatya’yı muhasara ettin, dört ay elde edemedin ve geri dönmek zorunda kaldın. Sinop Kale’sini ne zamandan beridir elde edemedin. Mektubundaki gibi tehdit ve gurura kapılma, akıl yolundan uzak sözlere cesaret etme. Kaldı ki Sivas’ta ele geçirdiğim adamlarınızdan durumunu anlamış haldeyim. Dolayısıyla pek çok Müslümanı rencide etmek, han ve mallarını harab etmek uygun görülmemiştir. Bu sebeptendir ki, güzel cevap vermeyi yüksek bir iş olarak bil, ülkeni harap etmekten kurtarmış olursun. Bizimle anlaşma yoluna döner, özür dileyen bir ifade ile cevap verirsen, aramızda dostluk ve sevgi olur. Böylece Frenk kâfirine fırsat vermemiş olur, biz de, Sivas’tan çekilerek geri döneriz. Bizim niyetimiz ve meylimiz sizi zayıf düşürerek meşgul etmek, böylece kefere dinine yardım etmek değildir. Bizi ve askerimizi kâfir, dinsiz, sapık itikatlı mezhep sahibi ve çirkin âdetleri bulunmakla itham etme. Bizim askerimiz babadan ataya Müslüman ve Müslüman çocuklarıdır. Niçin hidâyete layık olmasınlar? Kaldı ki, Osmanlı’nın askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır. Davamız cihangirlik olup, saltanatımız adına hutbeler okunmaktadır, sikkeler basılıdır. Müslümanların ûlü’l-emri olduğumuzda şüphe yoktur. Bizim soyumuz, İlhân-ı Âlişân’a ulaşmaktadır. Eğer samimi selâmınızla beraber iyi ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. Aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve’s-selâm...”

Beyazid’tan, Timur’a: “Zamanın cihan sultanı olan Timur-i Köregen22, Sivas’a gelip yerleşmeyi, bizim Tebrîz’e yöneldiğimize benzeterek tuhaf kıyaslamada bulunmuşsun. Kaldı ki biz, Kefe’den Şirvan’a varıp, o ülkeye asker çıkarsak, kim mani olabilir? Kıpçak halkı sizden bıkıp usandığı için bizimle beraber olmayı tercih etmektedir. Malatya ve Sinop hususundaki iddianız da doğru değildir. Bazı sebeplerden dolayı muhasaradan vazgeçilmiştir. Yoksa bizim askerimizin azlığı veya sizin askerinizin çokluğundan dolayı olmamıştır. Kastamonu ve Karaman hakimlerinin inatları ve o sırada fırsat bulup, bazı vilâyetlerimize saldırmaları, bizim Malatya ve Sinop’taki muhasarayı kaldırmamızı zaruri kılmıştır...” dedikten sonra mektubuna devamla; “...İyi bil ki, atam Ertuğrul Han üç yüz kadar gazisiyle beraber, Hülâgû Tatar’ından onbin Tatar’a vurup, Alâeddin Keykubât’a galip gelenleri mağlup etmiştir. Bundan sonra devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hil‘at kendisine verilerek, Allâh’ın lutfu ile Âl-i Selçûk’un yerine idareyi elde tutması isyân ve baş kaldırma ile olmamıştır. Osman Bey’in ilk culûsundan itibaren, dört tarafında bulunan kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir. Bu saltanat yıldızımız bugün dördüncü tabakaya erişmiş ve şimdiye kadar fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı geçmiş sultanların hayalinden geçmesi dahi mümkün olmamıştır.

Bizim nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, Allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar değeri yoktur. Osmanlı askerine Abdullâh oğlu demekten fazlasıyla zevk duyarız. Çünkü bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri müslüman oldular. Böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler.

Siz Sivas’ı harap idüp, ehl-i İslâm’ın ırzını pâyimâl etdükten sonra ne denile bilir ki! Siz, ilk suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. Arapça ve Farsça gelen mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i Osman, hile ile ülkeleri kendisine mülk edinmemiştir. Mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişâreler sonrası yazılmıştır.”

Timur’dan, Beyazid’a: “Bize dost olmayanı, kendinize yakın ve sevdiklerinize dahil etmeyiniz. Saltanat işleri nezâkete bağlıdır. Dikkat edilecek yönleri çoktur...” 24 şeklinde tavsiye ve isteklerini dile getirmiş, “...Ahmed Celâyir şimdi Bağdat yakınlarına gelmiş, biz de oraya asker göndermişiz. Tekrar size taraf kaçar gelirse sahip çıkmayıp, bilâkis yakalayıp bize teslim etmeniz sizden isteğimizdir. Erzincan’a varıp, yerleri tahrip için şimdilik serhadda durularak elçilerinizin gelmesini beklemekteyiz.”

Beyazid’tan, Timur’a: “Mısır hakimi ile aranızda geçen olaylardan dolayı bizim niyyetimizi doğru anlamamışsınız. Biz arzu etsek Mısır’ı feth etmeye her zaman kadiriz. Ahmet Celâyir tekrar geri Osmanlı topraklarına gelirse, Kara Yusuf ile birlikte ikisini size teslim etmemi istemişsiniz. Biliyorsunuz ki Hûlâgu Dârü’s-Selâm’ı alıp İran’ın çoğunu eline geçirdiği sırada, halifenin amcası çocuklarından bir iki kişi Mısır’a Kâhire Vâlisi Baybars’a sığındılar ve onun himayesine girdiler. Hülâgu’nun Bağdat Vâlisi olan Karaboğa Noyan, Baybars’la cenk ettiler. Halifenin amcasını Mısır askeri sanıp, orada şehit ettiler. Kaçanlar şimdiye kadar Kâhire’de kaldı ve Hülâgû Han onları geri istemedi ve takip de etmedi. Şimdi bu dostunuz feleğin tokadını yemiş bir iki kişiyi himaye etmekle hatırınızı kıracak bir durum olamaz. Zira Hülâgû böylesine cüz’i şeylerden vaz geçmiştir. Muradımız Sivas ve çevresinden elinizi çekmenizdir. Bunu yerine getirmeniz güzel bir işaretinizin gereği olduğu anlaşılacaktır. Ancak her hâlde Allah’ın takdirinden kaçılmaz ve bizim kimseden korkumuz yoktur.”

Timur’dan, Beyazid’a: “Şimdiye kadar sulh için çalıştım ve nihayet Sivas’a gelmem söz konusu oldu. Kâfire fırsat vermemek, İslam diyarlarını harap etmekten endişe edip, Şam tarafına giderek Mısır azizinden intikamımızı aldık. Sizin hasta olduğunuz hususu ağızlarda dolaşırken, biz bunu fırsat bilip dikkate almadık. Ancak siz fırsat bulunca bize bağlı olan Erzincan’a gelip valimizi rencide ettiniz. Adamımız olan Taharten(Muttaharten) sulhu sağlamak için sizin pişman olduğunuzu bize yazmıştır. Biz de güvendik ve sulh için antlaşmaya varılacağı umuduyla birkaç kez mektuplar gönderdik. Ama siz gittikçe artan bir katı tutum içerisinde oldunuz. Tâ ki biz ve askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz sözü her yerde söylenir olmaya başladı. Elçileriniz olan Sungur ve Ahmed adamlarınız uzun süredir yanımızdadırlar. İslamlığımızı ve inancımızı biliyorlar. Hedefimiz Kefe ve Kırım yönüne iken, Şirvan’dan geri dönüp tekrar Erzincan’dan o tarafa varmak icap etti. Semerkand’da bulunan oğlum Muîneddin Muhammed Sultan Bahadır da askeri ile birlikte bana katılacaktır. İsteğimiz Erzincan’a varmadan ve askerimiz şehirlerinize girmeden önce Sivas, Malatya, Elbistan, Erzincan ve Kemâh’ın bize bırakıldığını sağlam bir ahit-nâme ile bildirmenizdir. Sulha muhalif değilim ve bağlıyım. Bu sulhun bir sûretini Mekke-i Mükerreme’de Bâbü’l-Harâm’da kapalı muhafaza olunsun ki, kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın. Bu mektup Sungur, Ahmed ve Hacı Bayezid ile gönderildi.”
Beyazid’tan, Timur’a: “Timûr-i köregen hazretleri, ilgi uyandıran antlaşmaya dair mektubunuz, ben Sivas’a geldikten sonra ulaştı. Ben bu sırada antlaşma hazırlığı içerisinde bulunuyordum ki; Nâgâh(vakitsiz saatte) sulha muhalif bir başka mektup Karaman fesatları elinden orduyu humâyûnumuza erişti ve antlaşmanın gecikmesine sebep oldu. Devlet erkânımızdan akıllı kişiler bu durumu şöyle değerlendirdiler. İkinci mektup ilk karışık dönem sürecinde yazılarak elçi ile gönderildi.
Karaman topluluğu ki eskiden beri ocağımızın düşmanı olmuşlardır, bunlar elçimizi öldürüp, fitne iyice ayyuka çıkıncaya kadar mektubu sakladılar. Musâlaha olacağı ihtimâlini görünce, bu kez bazı rezilleri üzerimize gönderip bizi şüpheye düşürmüşlerdir. Rezillerin eline düşen mektubun gecikmesinin sebebi dahi biz olmadığımız hususu malumunuzdur. Bu durumu yaltaklanma olarak görürseniz hayır, asla düşmandan yüz çevirmek âdetimizden değildir. Sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olan tarafa aittir. Eğer bir kimse fitneye sebep olursa, Allah’u Teâlâ onun cezasını versin..”
______________


NOTLAR:

(1) Şâmî, Zafarnâme, 301
(2) Sadeddin, s. 214. Chalkokondylas, s. 79'da 120 bin kişi; Phrantzes, 1, 26, s. 84'te 150 bin kişi.
(3) Chalkokondylas, s. 78: "Söylendiğine göre seksen onbin (800 bin)". Phrantzes, s. 84'te daha da ileri gitmektedir: "Demir'in (Timur'un) 820 bin."
(4) Sadeddin, s. 227.
(5) Arabşâh. 198.
(6) Arabşâh. 445: Şuhbe IV,438-39; Sehavî, 49.|
(7) Meselâ Bkz. Hacer II, s.228.
(8) Kasas Sûresi, âyet 8.
(9) Nisâ Sûresi, âyet 89.
(10) İbrâhim Sûresi, âyet 45
(11) Arabşâh. 307-309.
(12) Arabşâh, 313.
(13) El-Makrîzî, VI, 81-82; Hacer, II, 225-228; Aynî, 7-10.
(14) 1402 Ankara savaşı uluslararası kongresi, ankara, 9-12 ekim 2012, Editör: Doç. Dr. Mustafa Alkan.


BİBLİYOGRAFYA
İphonse de Lamartine – Türkiye Tarihi (Aşiretten Devlete), Tercüman 1001 Temel Eser, c.1.
Johann Wilhelm Zinkeisen - Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe, İstanbul, 2011. c.1.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı - Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1988, Ankara, 5. Bs, c.1.
Nicolae Jorga – Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe, c.1-2-3-4-5. (tüm ciltler.)
Hammer – Osmanlı İmparatorluğu, c.1-2 (tüm cilt)
Halil İnalcık - Devlet-i Aliyye, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 27 bs., c.1.
Abdullah Turhal - Timur'un Ankara Kalesi Kuşatması, Aralık, 2009.
Johannes Schiltberger - Türkler ve Tatarlar Arasında.
Eray Turan - Sivas'ın Osmanlı Elinden Çıkması.
İsmail Sercan - 1402 Ankara Savaşı ve Fetret Devri.

Abdurrahman Daş- Ankara Savaşı Öncesi Timur ile Yıldırım Beyazid'ın Mektuplaşmaları.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye, Filistin ve Araplar: Kıbrıs Sorunu

 Türkiye, Filistin ve Araplar: Kıbrıs Sorunu Bu konu, Filistin’in şuanki devlet başkanı olan Mahmut Abbas’ın, Rum Yönetimi’ni desteklemesiyle başlamıyor. Irak, 1957'de Yunanistan Devleti’yle görüşüp Kıbrıs’la ilgili ortak hareket kararı almışlardır. Aynı yılın Aralık ayı’nda gerçekleşen Birleşmiş Milletler toplantısında Kıbrıs Sorunu’nda Türkiye’ye karşı oy kullanırlar. Irak bununla da sınırlı kalmaz, Yunan desteğini almasıyla birlikte Türkiye’ye karşı Petrol borcunu da ödemez. (Musul Vilayeti’den gelen %10'luk Petrol geliri.) Ayrıca Türkiye’nin çoğu Projesine de karşı çıkar. Komünist Sovyetler Birliği yanlısı bir devlet kuran Suriye ve Mısır (Birleşik Arap Cumhuriyeti), Türkiye’ye karşı bir rakip hâline gelirken, Sovyetlerin Türkiye’yi kıstırma politikasına destek verirler. Türkiye bu durumda İsrail’le ilişkilerini sıkılaştırır fakat Türkiye bu durumda bile suçlu hâline gelir. Hiçbir konu da Türkiye’yi desteklemeyen ve Türkleri yok etmek için gâvuru-Yahudi’yi bile destekleyen

Kürtler ve Medler

KÜRTLER VE MEDLER Kürt Tarihçilerin çoğu kendini Medlere dayandırır. Kürt dilinin gelişmesinde Medlerin rol oynadığını söylerler. (Minorsky - Kürtler, İslam Ansiklopedisi, VI. cilt, s. 1089-1114) Ve Medlerin torunlarıdır. (Amir Hassanpour - Kürdistanda Milliyetçilik ve Dil; s. 120.) » Kürtlerin tek kurduğu ulusal devlet olarak Medler İmparatorluğunu kabul ederler. (Wadie Jwaideh - Kürt Miliyetçiliğinin Tarihi , Kökenleri ve Gelişimi, s. 17.) » Ve bazı Kürt Tarihçilerde şöyle savunur: “bütün tarih boyunca Medleri Kürtlerden ayrı gösterecek bir hadise bulamazsınız.." (Zinnar Silopi - Doza Kurdistan; s. 9.) » Medler proto-Kürt’tür. (Philip Kreyenbroek & Christine Allison - Kürt Kimliği ve Kültürü, s. 25.) » “Dolaylı değil doğrudan Kürtlerin Medlerle bağlantıları vardır.” (Ali Hüseyin Kerim - Balkan Yarımadasında Kürtler, s. 49.) Medlerin İmparatorluğunu yıkan, Perslerdi. (William Aegleton - Mehabad Kürt Cumhuriyeti; s. 18.) Ve şunu söylemektedirler: Medler yıkıldık