Ana içeriğe atla

Sosyalist Bedevî: Esad ailesi, atalarının izinde


Sosyalist Bedevî: Esad ailesi, atalarının izinde

Türkiye Cumhuriyeti’nin sınır komşusu Suriye devletinin tarihten bugüne verdiği zararlar, inanılmaz derecededir. Tabiî ki, konumuz bu değil. Fakat bir zamanlar, Suriye Osmanlı İmparatorluğunun parçasıydı.

Suriye: Suriye’nin ilk sahipleri: Samiler, Amoritler, Fenikeliler, İbraniler, Hititler, Persler, Büyük İskender, Roma ve Bizans İmparatorluğu’dur.

Hz. Ebubekir, islâmı yaymak için Suriye’ye girmeye uğraşsa da girişimleri başarısız olmuştur. Fakat Hz. Ömer döneminde Suriye’nin işgâli tamamlanmıştır. Halifeler dönemi bittikten sonra kurulan Emevî hanedanlığı, Suriye üstünde kuruldu ve Başkent Şam oldu.

Sonra Suriye, Tolunoğulları ve İhşidler gibi Türk devletlerinin hâkimiyetine girdi. Sonrasında Şii Fatımilerin denetimine girdi.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde yeniden Suriye, Türk hâkimiyetine girmiştir. Yeniden kaybedilen Suriye sonra, Selahaddin Eyyubi tarafından fethedilip Türk hâkimiyetine girmiştir.

Bundan sonra yeniden bir Türk devleti olan Memlûkler, Suriye’yi Moğol ve Haçlıların elinden, İbrahim Tatlıses’in ses tonuyla kurtarmıştır. Öyle ki diğer Türk devletleri: Selçuklular ve Eyyubiler ile Memlûkler da, Suriyeli Arapları, Moğolların ve Haçlıların elinden kurtarmışlardı. Yok olmaktan kurtarmışlardı.

Çünkü acımasız Moğollar ve Haçlılar, tüm Müslümanları kılıçtan geçiriyor ve kadın çocuk ayırt etmeden kesip biçiyorlardı.

Eğer bu gün, Araplar ve İslâm varsa bunun en büyük suçlusu Türklerdir. Çünkü İslâm dünyası denen Arapları ve İslâmı kurtarmak için kendilerini fedâ etmişlerdir. Fakat yine de Arap denen insandışı varlıklara yaranamamışlardır.

Araplar, İslâmı ve islâm milletini (araplar) korumak için canını fedâ eden Türklere ihânet etmişler, Haçlılarla birlik olmuşlar ve onlara karşı derin sevgi beslemişlerdir.

Araplar, Haçlılar açlıktan ölmesin diye şehit olan askerlerin bedenlerini göndermişlerdir:

Bu müthiş kin ve gayz’ın tezahürleri yalnız Arap Ehl-i Salıp işbirliğine münhasır kalmamış, Haçlıların Antakya önlerindeki ünlü yamyamlıkları Arapları sevindirmiştir.

Açlıktan muztarip olan Haçlıların Türk şehitlerini mezarlarından çıkarıp kebap gibi yedikleri, tarihin daima haşyet ve lanetle anacağı bir vahşet hatırasıdır.

Bir gün 1500 şehit cesedi birden çıkarılmış ve bunlardan 300'ünün mübarek başlan kesilerek Mısır’daki Halife-Î İslamın Ehl-i Salîp ordugâhında Türklere karşı ittifak akdine gelen elçilerine gösterilmiştir… (Arap elçileri) Mısır halifesinin elçileri bu manzarayı görünce (Türklerin bu şekilde) öldürülmüş olmalarından dolayı sevindiler…” — İbnül Kesir (*) Kendisi Suriyeli muhaddis, müfessir ve tarihçidir.

Araplar, her fırsatta Türkleri arkadan bıçaklamışlardır:

Sadece Şiilerden gelme bir ihanet değildir bu; Suriye’deki Sünni Arap emaretleri de aynı şeyi yapmışlar ve 1099 yılında Kudüs’e doğru ilerleyen Haçlı ordusuna destek olmuşlar, hatta onlarla birleşmişler, Ehl-i Salîb ordusunun her türlü levazım, nakliye ve yiyecek ihtiyaçlarını sağlamışlardır.

İslamı yok etmek için İslam ülkelerine saldıran Hıristiyan ordularının ilerlemesini önlemeye çalışan Türklere karşı Arapların Hıristiyanlarla birlik olmalarına değinen yazarımız İsmail Hami Danışmend, ki aslında şeriat savunucusu olmakla tanınmıştır.” (**)

Arapların ihanetleri bunlarla asla sınırlı değildir. Fakat yazılarımız da, kelimelerin anlamları da bu ihanetin karşısında anlamsız kalmaktadır.

Neyse.. Sonrasında Büyük bir Türk olan Timur, Suriye’yi 1400'de fethetmiştir. Timurlular Suriye’den 1516'da çekilince yeniden Memlûk devletine (Türkiye Devleti resmî adıyla) hâkimiyetine girmiştir.

2 Türk devletinin savaşı: Memlûkler ile Osmanlılar arasındaki savaştan sonra, Osmanlı galip gelmiş ve Kudüs dahil tüm Suriye, Türk egemenliğinden (Memlûk), Türk egemenliğine (Osmanlı) girmiştir.

Ve Suriye, Osmanlı’ya ihanet edip Fransız mandası olana kadar, Türk hâkimiyetinde kalmıştır.

Suriyeliler, o kadar rahat yaşamasına ve kendilerine birinci sınıf vatandaşlık muamelesi yapıldığı hâlde, Osmanlı’ya isyân etmişler, Osmanlı’nın en ünlü düşmanları ile birlik olup, Osmanlı’ya ihanet edip, Türklere yüzyıllık öfkelerini kusmuşlar, buldukları her Türk’ü öldürmüşler, dinî kuralları yerine getirmek isteyen Türklere bile izin vermeyip boğazlarını kesmişler ve binlerce yıl islâmı yok olmaktan koruyup onu himâyesi altında tutan Türklere “gâvur, soysuz” deyip aşağılamışlardır.

Türkler Muhammed soyundan değil diye, Araplar kendilerini üstün görüp Türkleri aşağılamışlar, kendilerini en üstün ırk görerek, kavmîyetçilik hastalığına yakalanmışlardır.

Bunun sonucunda, Osmanlı İmparatorluğu en sevdiği tebaasını kaybetmiş ve en sonunda yıkılmıştır.

Fakat Osmanlı-Türk subayı, Türkiye’yi kuranlar asla Arap ihanetini unutmamışlardır. Su isteyen Türk askerlerine, su vermeyen Arap Askerleri ve Arap halkına, İngilizler bile şaşırmıştır.

Arapları kışkırtan İngilizler bile Arapların, Türklere uyguladıkları zulüme dayanamamışlar, şaşırmışlar ve hayrete düşmüşlerdir. Çünkü Türklere karşı öyle bir vahşet uygulanmıştır ki, o günki İngiliz komutanlarının anılarında kendileri, bu olaylardan çokça bahsederler.

Çok zaman sonra, Türklere ihanet eden Araplar, İngiliz ihanetine uğrayıp yine Türklerin kucağına düşmüşlerdir. Fakat Araplar, “Birleşik Arap İmparatorluğu”nu kuracaklarını zannedip, Türklere ihanet ettikten sonra, İngiliz ihanetiyle, bir çok parçaya bölünmüşler ve birleşememişlerdir.

Bunlardan biri, ilk olarak İngiliz sömürgesi olarak ele geçirilen fakat sonradan Fransız sömürgesi olarak takas edilen Suriye’dir.

Fransız Sömürgesi: Suriye Devleti bayrağı.

Suriye 1920'den, 1946'ya kadar Fransız sömürgesiydi.

Suriye, yıllarca onu sömürgeleştiren gâvur-barbar Fransızlara bile düşman olmazken, ona birinci sınıf vatandaş gibi davranan Osmanlı’nın kurucu tebaasını Türklere yüzyıllardan beri düşman olmuş ve Türklerin düşmanları ile birleşmişler, onlara destek sağlamışlardır.

Öyle ki din kardeşliği diye ortalığı koparanlar, şunu iyi bilsinler ki; Suriye, din kardeşi Türkleri değil, her zaman İslâm terimlerine göre gâvur/Hristiyan: Fransız, İngilizleri tercih etmişlerdir. Fakat Fransızlar, Suriye’yi terk ederken, başkent Şam’ı ağır bir şekilde bombalamışlar, onlara en kara günlerini yaşatmışlardır.

Neyse ki, Araplar; Batılıların onlara yaptığı zulmü, vahşeti, söz tutmazlığı, ikiyüzlülüğü, insandışı davranışları unutmuşlar ve onların gayriresmî köpeği hâline gelmişlerdir.

Ama iş Türkiye’ye gelince hemen ahkâm kesen Arapların tarihî böyle incitici ve utanç vericidir.

Bunlardan biri, kendi dinlerinden olan Türkleri arkalarından bıçaklamalarıdır ki; Türkiye’nin başının belâsı PKK’ya destek vermişlerdir.

Suriye Başbakanı: Hafiz Esad, Suriye’de ne kadar Türkiye karşıtı terörist örgüt varsa yıllarca lojistik ve maddi destekte bulundu. PKK sadece bunlardan biriydi.

Hafız Esad’ın bu tutumu aslında Araplarda yeni olan bir şey değildi. Çok eskiden gelen Türk düşmanlığı geleneğinin sürdürülmesiydi. Fakat çokta geriye gitmeye gerek yoktu. Hafız Esad’dan önce, Arap dünyasında ki: Kaddafi ve Cemal Abdülnâsır gibi figürler de PKK’ya destek vermişlerdi.

Bunların ortak noktaları, sosyalist ve Arap Millîyetçisi olmalarıydı. Kendi ideolojilerine “Arap Sosyalizmi” diyorlardı. “Baasçılık” kavramı Arap dünyasında yankı bulan en büyük fikirdi. Çünkü “Baasçılık” demek: Arap Sosyalizmi ve Millîyetçiliği demekti. Ayrıca extra olarakta “Türk düşmanlığı” idi.

Cemâl Abdülnâsır, Kaddafi, Saddam Hüseyin, Mahmut Abbas, Hafız Esad ve Beşşar Esad, bu Arap sosyalizmin bir üyeleriydiler. Büyük Türk düşmanı bedevî Arap Cemâl Abdülnâsır, Arap Sosyalizmin öncüsüydü.

Nedense, Suriye ve PKK ilişkisini anlatan, herhângi bir yazı ve ya makale yoktur.

Bunun sebebi herhâlde Suriye’nin din kardeşi olması. Bizim askerlerimizi öldüren PKK’ya destek verenler, din kardeşimizmiş onlara laf etmeyelim miş miş! Onlara diyeceğim tek şey: Ha s**tir ordan kâfir vatan haini seni, demek olur ki öyle insanları barındırmayın.

Öyle ki; Suriye’nin PKK’ya desteği, tüm açıklığıyla ortadadır.

Bakalım:

CIA tarafından gizliliği kaldırılarak erişime açılan belgeler arasında yer alan ve 1980'li yıllarda hazırlanmış birçok raporda Suriye’nin terör örgütü PKK’ya her türlü desteği sağladığı belirtildi.

Raporda, “Suriye’nin Türkiye’yi anlaşmazlık yaşadığı konularda baskı altında tutabilmek için PKK’yı desteklediği” bilgisi yer aldı.

CIA belgelerinde, PKK’ya yardım eden ülkelerin başında ise Suriye öne çıktı.” (AA, 3 Şubat 2017)

Aynı raporlarda daha önce de “Kaddafi” başlıklı yazımızda, bahsettiğimiz Libya’nın PKK’ya desteğini dile getirmiştir.

Ayrıca aynı raporda şöyle diyor: “Suriye Irak’taki PKK unsurlarına fazlasıyla destek oluyor ve Suriye hükümeti Irak’taki Kürtlerin Türkiye’deki PKK unsurlarına yardım etmesini engellemeyi istese de bunu yapmakta güçlük çekebilir.

CIA belgeleri bile her şeyi apaçık ortaya koyarken, siz Türkiye Müslümanları, hâlâ sizin evlâdınızı, sizin askerinizi öldüren, hayatınıza kasteden PKK’ya destek veren Suriyelilere “din kardeşi” nasıl dersiniz?

Diyeceksiniz ki: Ama o devlet destek veriyor, halk başka!

Öyle mi?

Merak etmeyin, Suriye Halkı PKK’yı çok severdi. PKK için halkın, karşılama sevinç gösterileri yaptığı herkes tarafından bilinen bir şey. Daha önceleri, Türkiye’nin başına bela olan Ermeni asıllı ASALA örgütüne de verdikleri destekte herkes tarafından bilinen bir şey.

Öcalan 1979'da Suriye’ye kaçtı ve PKK’yı oradan yönetmek istedi. Suriye bunu hoş karşılamakla beraber, Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullandı.

Öcalan’a maddî destek sağlayan Suriye devleti, Öcalan’a özel bir değer vermişlerdir.

Öyle ki, Öcalan’ı bizzat Ortadoğu’nun en güçlü İstihbarat teşkilatı; İdare el-Muhaberat al-Ama, korumuştur.

HATAY KONUSU: Hafız Essad bizzat, Hatay’ın Türkiye tarafından ilhâk edilmesine karşıydı. Fakat unuttuğu bir şey vardı. Biz Suriye ile savaşarak almadık ve ya Suriye vermedi bize. Suriye’nin tasmasını tutan Fransa bizzat Türkiye’ye Hatay’ı bıraktı.

Fakat genede Hatay’ın Türkiye’de olması Suriye’nin sinirini bozuyordu. PKK’yı da bu yüzden koz olarak ellerinde tutuyorlardı. Türkiye’den istediklerini alabilsinler diye.

İkinci bir çıkar ise: Türkiye’yi dize getirip, Arap ülkelerinin lider olma çabasıydı. (1)

Ayrıca kendisinin de Kürt sorunu olduğunu unutmayan Hafız Essad, ülkesindeki Kürt sorununa karşılık, PKK’yı kullanmış ve Suriye’deki Kürtleri böylece kontrol altına almıştır.

Suriye her zaman “Hatay Türk toprağı değil, Suriye toprağı”dır demiştir.

Hatta, Hafız Essad ileri giderek PKK törenine katılarak, orada “Hatay’ın Türkiye’nin işgali altında olduğu” söylemiştir. Suriye kendi haritalarında, Hatay’ı kendi toprağı olarak gösteriyor, hâlâ daha göstermektedir. Hafız’ın oğlu Beşşar Esad’da Hatay’ı kendi toprağı olarak göstermekten geri çekinmemiştir.

Bu gün, ne yazık ki bu kalleş Suriyelileri alarak, çoğunluğu Türk olan Hatay’ı ezilî çoğunluğu Suriyeli yaptı Türkiye devleti. Hâlâ daha buna çözüm bulmamakla beraber, Hatay’ın kaderi şuan sallantıdadır. Belki de Essad istediğini alıyordur.

Öcalan’ın koruması Suriye Devleti: Niye koruması? Çünkü, PKK’yı kendi topraklarına alıp orada büyümesine ve gelişmesine izin vermiştir. Ayrıca öylece de bırakmamıştır. Her türlü imkânı vermiş, her türlü maddî desteği sağlamıştır.

Suriye, PKK’yla sıkı ilişkiler kurmuştur. Bu çıkar ilişkisinde, Öcalan çok rahat yaşamıştır. Çünkü kendisine karşı yapılan her suikastta ve aramasına karşı Suriye İstihbarat Teşkilatı yardım etmiş ve PKK’ya büyük avantajlar sağlamıştır.

Türkiye ile ilgili gerekli bilgileri de sızdırdığı da bilinmektedir.

PKK’NIN EĞİTİMİ: PKK, Suriye’de eğitiliyordu. Eğitimleri de, Türkiye’ye yakın yerlerde yapılıyordu. Suriye’de kamplarda eğitilen tek PKK değildi. ASALA gibi terör örgütleri de eğitiliyordu.

Gerekirse Savaş Açarız! Türkiye, Suriye’nin PKK’ya verdiği destekten çok rahatsızdı. Bunu Türkiye Dışişleri bakanı, Suriye ziyareti sırasında dile getirdiği hâlde, Suriye Dışişleri bakanı bunları inkâr etmiş, Türkiye’ye bir çok asılsız suçlamalar yöneltmiştir ve sonrasında Türkiye Hükûmeti işgâl etmekle tehdit etmiştir. Bunun üzerine bir çok Arap Ülkesi, Türkiye’yi “Suriye’ye savaş açarsan, bizde sana savaş açarız” diye tehdit etmiştir. Bunlardan en ünlüsü Kaddafi denen maymundur.

PKK’yı ülkeden çıkardı: Suriye, Türkiye’nin sert tutumundan ve Amerika’yla yaşadığı krizden sonra PKK’yı çıkarma kararı aldı. Bunun içinde Suriye’nin yaşadığı siyasî istikrarsızlık da vardı.

SU SORUNU VE PKK KOZU: Suriye, Su konusundaki tavrı da ilginçtir. Çünkü eğer Su konusu çözülmezse, PKK’ya destek vereceklerini açıklamışlardır ki zaten desteklerini sürdürdüler.

Su sorunu yüzünden, Türkiye’ye kin güden Suriye, açıkça Türkiye’yi tehdit etmekten kaçınmadı. Hafız Essad, bizzat PKK’nın kongre yapmasına izin verdi.

Bu gelişmelerden sonra 1987'de Başbakan Turgut Özal, PKK ve Su konusunun çözümü için Suriye’yi ziyaret etti. Özal, PKK’ya verilen desteğin çekilmesini talep etti fakat Suriye heyeti bunu reddetti. Ayrıca PKK’ya destek vermediklerini de dile getirdiler.

Fakat sonradan yapılan anlaşmalarda, üstü kapalı kabul etmişlerdir. Özal Su sorununu, eğer PKK’ya destek vermezlerse, çözüleceğini belirtmiştir.

Çeşitli müzakereler yapılmıştır, Suriye ve Türkiye arasındaki diyalog sıcak geçmiştir. Fakat Türkiye asla PKK’dan desteğini çekmemiştir. Çekeceğini söylese bile.

Kulak verin:

Kuşkusuz ki imzalanan protokollere rağmen Suriye yönetiminin PKK faaliyetlerini engellemek istememesinin temel nedeni, örgütü Türkiye ile ilişkilerinde elini güçlü kılan önemli bir koz olarak görmeye devam etmesi olmuştur.

Suriyeli yöneticiler ülkedeki Kürt azınlığın siyasal alanla ilişkisini rejime yönelik değişim talebinden farklı bir yöne kanalize etmek için PKK’nın Suriye Kürtleri içinde faaliyet göstermesine -Baas rejimine karşı kışkırtmamak şartıyla- izin vermiştir.

Bu durum Suriye yönetiminin PKK’yı dış politika kadar iç politikada da önemli bir siyasal araç olarak kullanmasının önemli bir işareti olarak kabul edilmiştir.

Turgut Özal Ekim 1989’da yaptığı açıklamada Suriye yönetiminin 1987 tarihli Güvenlik Protokolü’nü hiçe saymaya devam ettiği takdirde Türkiye’nin Suriye’ye saniyede 500 m³ su vermekten vazgeçebileceğini açıkça ifade etmiştir.” (2)

Uçak Krizi: 21 Ekim 1989’da sınır ihlali yapan iki Suriye MiG-21 savaş uçağının Samandağ’da Türk tapu kadastro uçağını düşürdü. Olayın bir kaza olduğu ve gerekli tazminatların ödeneceği söylendi. Suçlularında yargılanacağı dile getirilse de, Suriye hükûmetinin bu söylemleri Türkiye tarafından pek samimi görülmedi ki haklıydılar.

Kürt Devleti ve PKK’nın Suriye’den yasaklanması: I. Körfez savaşından sonra Suriye, kendi yanında Irak’ta bir Kürt devleti kurulmaması için Türkiye’yle sıkı temaslara geçti. Türkiye ve Suriye beraber Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak için geliştirdikleri ilişkiler 17 Nisan 1992'de PKK’nın yasaklanmasıyla doruk noktasına ulaşmıştır.

Fakat onca anlaşmaya ve Türkiye’nin jestine rağmen, Hafız Essad Türkiye’nin verdiği tüm jestleri ve antlaşmayı hiçe sayıp PKK ile sıkı ilişkilerle poz vermiştir.

Sonra yine 1993'de Türkiye ve Suriye yeniden anlaşma imzalamışlardır. Fakat Suriye yeniden Antlaşmaya uymayarak PKK ile ilişkilerini kesmemişlerdir.

1998 Savaşın eşiğinde 2 ülke: Türkiye Irak’ta terör kamplarına düzenlediği girişimlerde başarılı olduğu gibi, Suriye’deki terör kamplarında da olmak istemiştir. Fakat Suriye hükûmeti bunu savaş olarak nitelemiş, kendi topraklarından PKK’yı kovmamış, PKK’ya karşı harekât yapmak isteyen Türkiye’ye karşılıkta küstahlık yapmıştır.

Suriye’nin PKK’yı kendi evlâdı gibi koruması, iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmiştir. 16 Eylül 1998’de Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Suriye’yi PKK’ya destek verdiği için uyararak “Artık sabrımız kalmadı. Eğer gerekli tedbirleri almazlarsa biz Türk Milleti olarak her türlü tedbiri almak zorunda kalacağız” demiştir. (3)

1 Ekim 1998’de Cumhurbaşkanı Demirel’in TBMM açılışında yaptığı konuşma çok önemlidir:

Türkiye-İsrail ilişkilerini bahane ederek, Arap kardeşlerimizi Türkiye’ye karşı kışkırtmaya kalkışan Suriye gibi ülkelerin davranışı dostça değildir. Esasen Suriye, Türkiye’ye karşı açık bir husumet politikası izlemektedir. PKK terör örgütüne aktif destek sağlamayı sürdürmektedir.

Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu ve sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum.” (4)

Fakat en sart tavır, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’ndan gelmiştir: “Suriye ile aramızda ilan edilmemiş bir savaş var… Sabırlı olmaya çalışıyoruz ama onun da bir sınırı var.

Suriye’ye karşı yapılan bu gözdağı veren konuşma ilgi çekici olsa da sonraları savaşa giden yolda bir çok Arap ülkesi, Suriye’nin yanında yer almıştır.

Savaşa Hazırlık: Başbakan Mesut Yılmaz, Meclis’ten gerekirse savaş için izin çıkartacağını söylemiş ve Suriye sınırına askerî birlikler kaydırmıştır. Askerî önlemler almıştır. Öyle ki halk ve TV programları da Suriye işgâlini istiyordu. Bu açık.

Arap devletleri Suriye’nin yanında: Irak, Ürdün ve Libya gibi ülkeler, Türkiye’ye tehdit etmişler Suriye’nin işgâli durumunda Türkiye’ye savaş açacağını açıkça dile getirmişlerdir. Maymun Kaddafi’nin Libyası’dur bu unutmamalı.

Arap Birliği ülkeleri olası bir savaş durumunda tavırlarının Suriye’den yana olacağını gerek net gerekse üstü kapalı mesajlarla diler getirmişlerdir. (5)

Türkiye’nin bu savaş tutumu ve kararlılığı; Suriye’de panik havası yaratmış, en sonunda işe yaramış ve Suriye çok sevdiği Öcalan’dan vazgeçmiştir. Bunda Türkiye’nin 45 günlük tehdidi etkili olsa da Amerika’nın uyarıları da vardır.

Öcalan Suriye’den ayrılıyor: 17 Ekim’de Öcalan, Suriye Hava Yolları’na ait bir uçakla Atina’ya giderek, Suriye’den resmî bir şekilde ayrılmıştır.

Suriye Hükûmeti, Adana anlaşmasında, belirttiği maddeler önemlidir:

— “Öcalan şuandan itibaren Suriye’de değildir ve kesinlikle Suriye’ye girmesine izin verilmeyecektir. PKK unsurlarının da Suriye’ye girmesine izin verilmeyecektir.

— “PKK kampları şuandan itibaren faaliyette değildir ve faaliyete geçmelerine izin verilmeyecektir. Birçok PKK’lı tutuklanmış ve adalete sevk edilmiştir. Listeleri vardır ve Suriye bu listeleri Türk tarafına iletmiştir.

— “Suriye topraklarından kaynaklanan ve Türkiye’nin güvenlik ve istikrarını bozmaya yönelik hiçbir faaliyette karşılıklılık ilkesi çerçevesinde izin vermeyecektir. Suriye, toprakları üzerinde, PKK’nın silah, lojistik malzeme ve parasal destek teminine ve propaganda yapmasına müsaade etmeyecektir.

— “Suriye, PKK’nın terörist bir örgüt olduğunu kabul etmiştir. Ülkesinde, diğer terör örgütleri yanında, PKK ve tüm yan kuruluşlarının bütün faaliyetlerini yasaklamıştır.

— “Suriye, ülkesinde PKK’nın eğitim ve barınma amaçlı kamp ve diğer tesisler oluşturmasına ve ticari faaliyetlerine izin vermeyecektir. PKK mensuplarının üçüncü bir ülkeye geçişleri için ülkesini kullanmalarına müsaade etmeyecektir.

— “Suriye PKK terör örgütü elebaşısının Suriye topraklarına girmemesi için bütün tedbirleri alacak, sınır kapılarını bu yolda talimatlandıracaktır.” (6)

Türkiye, Suriye’ye Güvenmiyor: Ankara Mutabakatı’nın imzalanmasından sonra Türkiye, Suriye’nin görevini yerine getirip getirmeyeceğini her zaman izlemiş ve anlaşmaya uyup uymadıklarını kontrol etmişlerdir.

Hafız Essad’ın Cenâzesine Davet: Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın ölümü üzerine, 10 Haziran 2000’deki cenaze törenine Türkiye en üst düzeyde, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in katılımıyla temsil edilmişti. (7)

Türkiye’nin Suriye’nin Su Akışını Arttırması: Türkiye, Suriye’ye iyi niyet göstergesi olarak, Suriye’nin suyunu arttırmıştır.

Esad’in Türkiye’yi ziyareti: Türkiye’ye 57 yıl sonra gelen ilk Suriye devlet Başkanı Beşşar Esad’dir.

Türkiye ve Suriye aynı fikirde: Irağın Amerika tarafından işgâlinin ardından, iki ülke bunu kınamış ve Kürt sorunu ile ilgili görüşlerde buluşmuşlardır.

En çok PKK teslim eden ülke: Suriye, 2003 ve 2007 arasında en çok PKK teslim eden ülke olmuştur.

Türkiye’ye destek: Suriye, her zaman Türkiye’nin yanında durmuş. PKK’nın saldırılarını kınamış ve Türkiye’nin sınır ötesi harekatlarına destek vermiştir.

Sonradan, Arap Baharının Suriye’ye sıçramasından sonra gelişen nokta Suriye ve Türkiye’nin arasını yeniden bozmuştur.

Fakat Suriye hükûmetinin PKK’ya karşı olan tavrı net değildir, Meselâ:

Esad, PKK’nın su ve elektriğini kesti” (Türkiye Gazetesi, 26 Ağustos 2022)

Esad PKK’dan Menbiç ve Tel Rıfat’ı boşaltmasını istedi.” (Ulusal Kanal, 12 Haziran 2022)

SURİYE YİNE PKK İLE BİRLİKTE:

AHaber ekibi, Karkamış sınır hattı bölgesine giderek, sınırın karşı tarafındaki terör tünellerini görüntüleyerek, PKK-ESAD rejimi işbirliğini yeniden gözler önüne serdi.” (Sabah, 31 Mayıs 2022)

Suriye’de Esed rejimiyle PKK/YPG kol kola: İngiliz haber ajansı Reuters, terör örgütü PKK/YPG ile Esed rejimi askerlerinin, Türkiye’nin bölgeye olası operasyonuna karşı yığınak yaptığı görüntüleri servis etti. Ajans, terör örgütü unsurlarının sözde silahlı eğitim yaptıkları anları da paylaştı.” (TRT HABER, 21 Temmuz 2022)

Esad, Türkiye’nin, terör örgütü YPG/PKK’ya yönelik Suriye topraklarında icra edeceği operasyonlara karşı da direneceklerini söyledi.” (Cumhuriyet, 9 Haziran 2022)

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik hazırlığını yaptığı yeni harekâta karşı terör örgütü PKK/YPG, son 10 günde Rusya ve Esad rejimiyle toplantı üstüne toplantı yaptı. Gizli toplantıların gündemi, “Türkiye’yi durdurmak” ve “Terör örgütü PKK’nın nasıl korunacağı” oldu.” (TGRT Haber, 10 Haziran 2022)

Esad askerleri PKK’yla anlaşıp Türkiye sınırına konuşlandı.” (Haber7, 22 Temmuz 2022)

PKK mevzilerine Suriye bayrağı… Sınıra dayandı” (OdaTV, 22 Temmuz 2022)

Şu manşette ilginçtir:

Erdoğan — Putin görüşmesi; Esad’la dolaylı PKK pazarlığı gündemde mi?” (Haberler, 5 Ağustos 2022)

***

PKK’nın kurucusu Cemil Bıyık: “Esad karşıtı değiliz, Suriye’nin birliğinden yanayız.” (Kürdistan24.net sitesinden alıntılanmıştır.)

Esad rejimi PKK’ya yeni tavizler verdi!” (18 Haziran 2022)

PKK’nın Esad’e jesti:

PKK, Tel Rifet’ta Beşar Esad’ın ismini tepeye yazdı ve Suriye Bayrağını dalgalandırdı.” (Basnews, 11 Haziran 2022)

Esad yeni mi Türkiye’ye düşman oldu? Hayır.

PKK’ya yeni mi destek vermeye başladı? Hayır.

Bundan tam 10 yıl önce, 2012'de PKK’ya destek verilmesi emrini verdiği herkes tarafından bilinen bir gerçek.

Suriye’nin böylesine ihaneti aslında, yeni olmadığını gördük. Yani aslında verdiği hiç bir sözü tutmadığı ve din kardeşi Türkiye’yi arkadan vurduğunu ve her fırsatta Türkiye’yi bertaraf etmek için her yolu denediğini gördük.

Sonuç:

Suriye ile çok eskilere dayanan ilişkilerden bu yana Suriye’nin aslında tek yaptığı, Türk düşmanlığı olmuştur. Çünkü onlara göre Türk bir şey yapmasa da nefret edilmesi gereken ve yok edilmesi gereken bir ırktır.

Bunu, ilk Türklerle temasa geçtiği anlardan itibaren biliyoruz. Arap’ı her fırsatta yok olmaktan kurtaran Türk’e öyle bir kin beslemiştir ki Arap, yüzyıllar sonra bile, Türk’ü katleden terör örgütlerine yardım yapmaktan geri kalmamışlardır.

Esad ailesi, her zaman PKK’yı desteklemiş hiç bir zaman desteğini çekmemişlerdir. Kısa süreliğine kesmiş olsalar bile, bağlarını hiç koparmamışlardır.

Arap için Türk düşmanlığı, Kur’ân gibi kutsal bir şeydir. Vazgeçilmez bir şeydir ki; Haçlı seferinde, İslâmı koruyan Türk’ü arkadan bıçaklamasından bellidir.

Suriyeli Mülteciler konusu: En büyük sorunda bu konudur. Esad ve muhalifler arasında yaşanan iç savaştan kaçan Suriyeliler, Türkiye’ye sığınmışlardır.

Fakat unutmamalısınız ki bunlar, PKK destekçisi bir ülkenin, bir halkın parçalarıdır. Böyle söyleyince, Türkiye Devleti’nin Suriyeliler konusundaki hassas tavrı yüzünden, içeri atılma ve ya para cezâsı korkusu sarıyor insanı.

Düşünün! Sizin yıllar boyunca askerlerinizi, halkınızı katleden ve ülkenizin prestijini yok eden, Türkiye’yi yıllarca geriye götüren PKK’nın büyümesine, barınmasına, ihtiyacını gideren Suriye devletinin halkını kendi ülkene alıyorsun ve kendi halkına baskı uyguluyorsun onlara laf etmeyin diye!

Bu gün ne olduğu belirsiz Suriyeliler, Türkiye’ye sokularak, Türkiye’nin hem nüfus dengesi bozulurken, Demonim’i değiştiriliyor. Hatay’ın demonim’i şuan Suriye devletinin lehine ilerlemekle beraber, Suriye’nin açtığı PKK belasına harcanan para yetmiyormuş gibi şimdi de Suriyelilere para harcanıyor.

Ayrıca bu Suriyeli mülteciler, Türkiye’deki Türk halkına baş belası olmuştur. Kendileri artık, nirvanaya eriştiler; PKK’yı yolluyorlardı, Türkleri yani bizi öldürsünler diye destekliyorlardı, silâh veriyorlardı artık kendileri geldiler bizi öldürmeye. Şimdi kendi mahallemizde yasal bir şekilde yaşayıp, bizi bıçaklayabiliyorlar.

Suriyeli mültecilerin, Türklere karşı olan tâvırları günden güne kötü bir yönde değişirken, hükûmet yetkilileri Suriyelilere “din kardeşimiz ama ya” deyip, Suriyeli kardeşlerine laf edilmesine dâir izin vermiyorlar.

Türk kızlarına taciz, tecâvüz eden, Türk çocuklarını bıçaklayan Suriyelilere karşı Türk halkının tâvrı herhâlde hassas olacak değil.

Fakat başımızdaki yetkililer, Suriyelileri korumak için “Onların toprağına konduk! Onlar haklı. Biz Moğolistan’dan geldik. Onlar buraya gelse ne olacak” gibi laflar etmektedirler. Bu gerçek dışı söylemler, Türk halkında derin yaralar bırakmakla birlikte, iktidar partisine oy verenleri bile kızdırmıştır.

Çünkü âciz diye alınan Suriyeliler; kabadayı Suriyeli, tâcizci Suriyeli olarak Türkiye’de ellerini kollarını sallayarak gezmektedirler. Türk kızları, giyimlerinden dolayı tâciz edip, onları kamera almaktan çekinmemişlerdir. Fakat hükûmet, Türk kızlarının namusunu hiçe sayıp, Suriyelilerin tarafında yer alıp, Türk kızlarının görüntüye alınması normal karşılamış ve g*v*t bir hükûmet olarak tarihe geçmişlerdir.

Öyle ki Suriyeliler, Türkiye’de siyasî malzeme konusu olmuş; Suriyelilerin maneviyatı olduğu iddia edilmiş eğer Suriyeliler olmasa 15 Temmuz’u kaybedeceğimizi dile getiren bazı çevreler olmuştur. Kutsal ırk Suriyeliler olurken, Türkler aşağılanmıştır.

Suriyelilerin oluşturduğu bilanço halk üstünde oldukça ağırdır:

— Adam öldürme, Adam soyma, gaspetme ile beraber en çok gündeme gelen:

— Kadın tacizleri ve tecavüzleri ile kadınların uygunsuz yerlerini çekmeleridir.

— Küçük erkek çocuklarını da taciz etmeleri ve küçük çocukları da bıçaklamaları da halk arasında baya tepki toplamıştır.

— Türklerle dalga geçmekten geri kalmamışlar, muz alamayan bir Türk vatandaşıyla dalga geçmek amacıyla Suriyeliler kendi aralarında Muz akımı başlatmışlardır.

— Her yerde; Suriyeli Arapların dükkânları ve kendi dillerindeki tabelalarında asılmasıyla birlikte, Halkın tepkisini çekmiştir.

— Türkiye’de ev sahibi olan Suriyelilerin, satışlarda ve kiralama da Türk müşteri kabul etmemesi özellikle dikkat çekici hususlardan biri olmuştur.

— Öyle ki, Suriye’de Türk kontrolünde yaşayan Suriyeliler, Türk askerleri ile dalga geçmiş, Türk binalarını basmış, Türk bayrağını yakmışlardır. Türk Silahlı Kuvvetlerine ait askerî üst bölgesine saldırı düzenleyip, Türklere karşı olan nefretlerini yeniden dile getirmişler fakat Türkiye genede “siz kardeşimsiniz size ekmek su vereceğiz, bizi yeter ki öldürün” demiştir. Yaptıkları protestolarla birlikte, Türkiye’nin dış politikasını etkilemeye çalışmışlardır.

Her şey bunlardan ibaret değildir tabiî ki. Fakat Türkiye, Suriyelilere verdiği statü ve dokunulmazlık, kusura bakacaksınız ama Peygamberlerde yoktur. Tanrılarda yoktur.

Dünden bu güne Türk ve Suriye ilişkilerini okudunuz. Artık siz kararınızı verin.

Benim diyeceğim şey: Geçmişten bugüne kadar süren bu ihânetin vücut bulmuş halkına neden bu kadar kıymet veriliyor?

Başka bir halk ve ya devlet olsa ne yapardı?

Buna izin verir miydi? Vermezdi.

Her şey apaçık ortadayken, benim konuşmama pek lüzum yok. Düşünenler ve sorgulayanlar için her şey apaçık ortadadır.

Ayrıca: Bu yazı da özellikle, Atatürk ve Suriye konusunda fazla detaya yer verilmemiş olmasıyla birlikte, aynı tâvır Osmanlı’ya karşı da nettir. Çünkü, Atatürk zamanında da pek rahat durmuyorlardı. Osmanlı zamanında da öyle. Zaten Osmanlı’yla ilgili tâvırları pek nettir.

(Arapların) davetlileri, Türk düşmanları olan arap çöllerine gitti. Artık Türk, cenneti (islamı) değil, eski, gerçek büyük Türk atalarının kutsal miraslarının, son Türk ülkesinin savunmasını ve korunmasını düşünüyordu! İşte, dinin, İslâmın Türk milletinde bıraktığı (korkunç) hatıra!” — Atatürk (8)

Araplar üzerinde Türk egemenliğinin kurulmuş olması biz (Türklerin) geri kalmamızda en büyük neden olmuştur.” — Atatürk (9)

NOTLAR:

(*) İlhan Arsel, Arap Milliyetçiliği ve Türkler, Kaynak Yay., s. 280.

(**) Aynı eser, s. 279.

(1) Özkan Gökçan, Türkiye-Suriye ilişkilerinde Bir Kırılma Noktası, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.

(2) Aynı kaynak.

(3) Umut Karabulut & Engin Eryılmaz, PKK Terör Örgütü ve Türkiye-Suriye İlişkilerinde Etkileri, Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü & Sosyal Bilimler Enstitüsü

(4) Aynı eser, verilen kaynak: Demirel umut aşıladı, Milliyet Gazetesi, 2 Ekim 1998.

(5) Olson, Türkiye’nin Suriye, İsrail ve Rusya ile İlişkileri: 1979–2001, 8.

(6) — 4 notta belirtilen eser.

(7) Özkan Gökçan, Türkiye-Suriye ilişkilerinde Bir Kırılma Noktası, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.

(8) Medeni Bilgiler, s. 364 vd; s.21 vd.

(9) Count Corlo Sforza — Makers of Modern Europe, s. 372.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yıldırım Beyazıd ve Emir Timurlenk Savaşı

YILDIRIM BEYAZID VE EMİR TİMUR LENK SAVAŞI Ankara Savaşı (28 Temmuz 1402) Cengiz Han'ın vârisi olma iddiası ile çıkan Emir Timur. Beyazı'dın egemen olmasını kabul etmiyor. Onu küçümsüyor. Timur'un tahtını ele geçirmek için isyan başlatan   ve Timur Hindistan seferinden gelince bizzat kendisi tarafından kovulan Diyarbakır Beyi İlhan Ahmet Celâyir, Osmanlı'ya sığınmıştı. Epey Timur ve Beyazıd'ın arası gergindi. Fakat Timur kendi ırkından, dininden olan Osmanlı’ya saldırmak istemiyordu.   Timur’a tabî olan Mutahharten’ın ailesini Bursa’ya esir olarak gönderen Beyazid ile Timur’un arası açılmıştı.   “ Timur, kendisini sadece dünya üzerinde ulaşabileceği yere kadar hırsını doyurmak için Allah tarafından gönderilen “Allah’ın kulu” olarak değil, Türk halkının da gerçek ve tek temsilcisi olarak görüyordu. Yörüklerin bol paçalı şalvarları içinde, başında yüksek keçe başlığı ile tam bir Türk gibi giyinirdi.. Sarayı’nda sadece Türkçe konuşulur ve Türkçe yazı yazılır

Atsız'ın Atatürk, Kemalizm ve Cumhuriyet Düşmanlığı

  Atsız'ın; Atatürk, Kemalizm ve Cumhuriyet Düşmanlığı. "Başkumandan Mustafa Kemal’i tebcil ederim fakat Reis-i Cumhur  Atatürk’ü beğenmeye de sevmeye de mecbur değilim." (1) CHP'de boş kavga var diyen bir çok Atsız taraftarları, aslında Mustafa Kemal ve Atatürk'ü ayıran Atsızı niye göz ardı ederler?  Atsız Kemalist düşmanı olmak bir yana, Atatürk düşmanıdır. Devrim düşmanıdır. Sözlerine bakınız: "Bu millet, tutsak Türkleri kurtararak en büyük Türkiye'yi (yani Turanı) kurmak için de sınırlara koşabilir. Fakat onların Kemalist prensipleri için kılını bile kıpırdatmaz. Hatta Kemalizm'in çığırtkanları bile Kemalizm uğruna ölmez." (2) Kemâlistleri ve Atatürk'ü "dönme, mason" olduğunu belirtiyor: "Irkçılığın aleyhinde bulunanlar Türkçülüğün düşmanı olan dönmelerle, masonlar ve Halk Partililer yani Kemalistlerden ibarettir." (3) "Çünkü Kemalizm de dönme ve devşirme olmak kabahat değildir. Fakat Kemalizm yapmak isterken mi

Kürtler ve Medler

KÜRTLER VE MEDLER Kürt Tarihçilerin çoğu kendini Medlere dayandırır. Kürt dilinin gelişmesinde Medlerin rol oynadığını söylerler. (Minorsky - Kürtler, İslam Ansiklopedisi, VI. cilt, s. 1089-1114) Ve Medlerin torunlarıdır. (Amir Hassanpour - Kürdistanda Milliyetçilik ve Dil; s. 120.) » Kürtlerin tek kurduğu ulusal devlet olarak Medler İmparatorluğunu kabul ederler. (Wadie Jwaideh - Kürt Miliyetçiliğinin Tarihi , Kökenleri ve Gelişimi, s. 17.) » Ve bazı Kürt Tarihçilerde şöyle savunur: “bütün tarih boyunca Medleri Kürtlerden ayrı gösterecek bir hadise bulamazsınız.." (Zinnar Silopi - Doza Kurdistan; s. 9.) » Medler proto-Kürt’tür. (Philip Kreyenbroek & Christine Allison - Kürt Kimliği ve Kültürü, s. 25.) » “Dolaylı değil doğrudan Kürtlerin Medlerle bağlantıları vardır.” (Ali Hüseyin Kerim - Balkan Yarımadasında Kürtler, s. 49.) Medlerin İmparatorluğunu yıkan, Perslerdi. (William Aegleton - Mehabad Kürt Cumhuriyeti; s. 18.) Ve şunu söylemektedirler: Medler yıkıldık