Ana içeriğe atla

Putin'in İlham Kaynağı: Dostoyevski

  

Putin'in İlham Kaynağı: Dostoyevski

Dostoyevski, ülkemizde kitâpları ile tanınan ünlü bir romancıdır. 

Fakat biz onu bu yönüyle tanırız. "Suç ve Cezâ" okur, "Karamozov Kardeşler"i de biliriz.  Çünkü bu onun Türkiye'deki en ünlü kitâplarıdır. 

Hasan Âli Yücel zamanında kitâpları basılmış ve "Hasan Âli Yücel Klasikleri" arasında yer almış ve Türkiye'de ki kitle de epey yankı bulmuştur.

Tabiî ki "Suç ve Cezâ", "Karamozov Kardeşler"den daha başka kitâplarıda ünlüdür. O kitâpları burada sayacak değilim. Çünkü konu bu değil. 

Konumuz: Dostoyevski'nin millîyetçiliği, Türklere olan kini ve Putin'in Dostoyevski'den ilhâmlarıdır.

Dostoyevski, katı bir Rus millîyetçisiydi. Bunu kendi romanlarına bile yansıtırdı. Rus halkının katıksız bir şekilde bir millet olmasını isterdi ve bunu çekinmeden haykırırdı. 

Ayrıca, Rus halkına Încil'e sarılmalarının gerektiğini söylüyordu. Çok katı bir Hristiyandı. Herhâlde bu özelliği de 4 yıllık Sibirya sürgününde okumasına izin verilen kitâbın sadece încil olmasından kaynaklanmaktaydı. Kendisi Çar karşıtı biriyken, sürgünden döndüğü vakit büyük bir Çar yanlısı olmuştu. Her neyse..

Dostoyevski'ye göre; Batı'ya karşı: Rus millîyetçiliğine ve Hristiyanlığa sarılacaklardı. Geleneklerine bağlı kalacaklardı.

Dostoyevski'i Batı'yı Hristiyan olmamakla suçluyordu. Batı taraftarı Rus aydınlarını da eleştiriyor ve onlardan silkiniyordu.

Dostoyevski için Rus Nasyonel'i denir. Bu doğrudur. Kendisi panislavizmin büyük savunucularındandır. Kendisinin en büyük öne çıkan şeylerinden biri de budur birde Türk düşmanlığıdır.

Slav milliyetçiliği dediğimiz, Fransız ihtilâlinden sonra çıkmış, 19. yüzyılda tüm Rus yazarları etkisi altına almıştır. Bunlardan biri de Dostoyevski'ydi. Fakat bu Slav-Rus millîyetçiliğinin özünde Türk düşmanlığı yatmaktaydı. (Tolstoy, Turganyev ve Granovskiy bu akımlara girmediler ve karşı çıktılar. Hatta bu yazarlar "Rus Milliyetçisi" olmadığından dolayı eleştirildiler. 

Tolstoy ise Türklere ve Müslümanlara olan ilgisiyle her zaman dikkat çekmiştir. Tolstoy bununla da kalmaz Anna Karenina’da Karadağ'a ve Sırbistan’a giden Rus gönüllülerini sadece serseri güruhu” olarak tavsif eder.)

Çünkü Osmanlı'nın sahip olduğu tebaa, Slav halklardan oluşmaktaydı ve Hristiyanlığın Ortodoks mezhebine mensuplardı. Bu da Rusya'nın işine geliyordu. Rusya, kendisini daha sonraları Ortodoksluğun koruyucusu ilân etmekten geri kalmadı.

Dostoyevski'nin ailesinden kaynaklanan Türk düşmanlığı:

* Büyük dedesi Stephan Dostoyevski, Türk hapishanesinde bir süre kalmış ve 1624'de hapisten kaçmıştır.

* Babası Mihail Andreyeviç Dostoyevski, ise 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı'na askerî doktor olarak katılmış ve Rus askerlerini tedâvi etmiştir.


Dostoyevski, okuduğu Askerî Mühendislik Okulu'ndaki büyük Türk düşmanı ve Rus milliyetçisi, Panslavist olan Aleksandır Sergiyeviç Puşkin ile tanışmış ve ondan beslenmiştir.

Sadece Rus millîyetçiliği yapmayan puşkin, Balkanlardaki Slavlara özellikle dikkat çekmiş ve onların Osmanlı'nın elinden kurtarılması için müdahalede bulunulması gerektiğini savunmuştur. 

İlk olarak Bulgarlari işaret eden Puşkin, Avrupa ve Rusya'nın müdahale etmesinin gerektiğini savunmuştur.

Panislavizm öyle bir etki okumuştur ki: Hersek, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, Osmanlı'dan koparılmıştır. Panislavizm "Slav" halklarını korumak ve onları bağımsızlığına ulaştırmak için her şeyi yapmışlardır. 

Panislavist duygularla ayaklanan Slav milletlerinin isyânını bastıran Osmanlı ise katliâmcı olarak nitelendirilmiş ve dünya kamuoyunda haksız yere suçlanmıştır. 

Panislavist aydınların yazdığı yazılar o kadar etkili olmuştur ki: Rusya Çarı II. Aleksandır, Osmanlı'ya savaş ilân etmesine bile bir etki yaratmıştır.

Daha sonrasında ayaklanan Slav milletlere karşı Ruslar para toplamış, gönüllü olarak askere gitmişlerdir. 

Bu Slavist politikanın etkileri, Türklere-Müslümanlara karşı büyük bir tepkiye yol açmış, Rusların Türkleri sebepsiz yere katletmelerine kadar gitmiştir. 

Öyle ki Çarlık dönemi ile Sovyetler Birliğinin dağılışına kadar Türkler zulüm ile yönetilmiş, köyleri yakılmış, tehcir edilmişler, katliâma uğrayıp, kendi yaşadıkları vatanlarından çok uzak yerlere sürgün edilmişlerdir.

Panislavizmin ırkçılığının vardığı nokta: Sovyetlerin, Türklere olan nefreti ile sadece açıklanabilir boyuta varmıştır. Çarlık döneminde ise Türklerin toprakları alınmış, camiileri yakılmış, köle olmuşlardı.

Türkler, düşmanlarını öldürmedi. Ama düşmanları hep Türklere câni dediler, hemde kendileri Türkleri katlettiler. Ve bütün dünya kamuoyu sustu kaldı. Sadece bu yazıyı yazarken bile Rusya'nın Panislavist politikasına maruz kalan "Ukrayna" şiddetle işgâl ediliyordu. 

2014'te Rusya'nın; Türklerin çoğunlukta yaşadığı Kırım'ı işgâl ettiğini de unutmayalım.

DOSTOYEVSKİ'NİN TÜRK DÜŞMANLIĞI

* "Bir Yazarın Günlüğü II" adlı eserindeki "Türk Âşıkları" başlıklı yazısında ise Türkleri seven Rus aydınlarını yerden yere vurarak onları Rus halkına yabancılaşmakla suçluyor. (s.851-853)."

"Bugünlerde mantar gibi Türk düşkünleri türemeye başladı; kuşkusuz, nedeni onlarla savaş halinde bulunmamız olsa gerek. Bir Rus’un Türklere hayranlığını belirtir tarzda konuşmasına yaşamım boyunca tanık olmadım. Şimdi Türklerin avukatı kesilenleri sık sık duyuyorum, hatta bu tiplerle ben de karşılaştım. Hem de ne ateşlilerine! Burada istek elbette özgünlüğüyle kendini gösteriyor. Gelgelelim bu Türk düşkünleri - bilim adamı, öğretmen, profesör…

“İslam âlemi, Hıristiyan âlemine bilimi getirmiştir. Araplar bilimle ışırken Hıristiyanlar cehaletin koyu karanlığına gömülmüşlerdi” vs… vs… vs… Bakın, dikkatinizi çekerim, burada cehaletin nedeni olarak Hıristiyanlık gösteriliyor. Burada Buckle, burada Draper vardır. Tersinden baktığımızda Müslümanlığın ışık, Hıristiyanlığın da karanlığın kaynağı olduğu anlamı çıkıyor. Ne yalnızlığa mahkûm bir mantık! Buradan, İslam dininin zamanımızda Hıristiyanlıktan daha aydınlık olduğu çıkıyor. Neden mumlarını böyle erken söndürmüşler, sormamız gerek!

(..) “Ama efendim, onlar tek Tanrıya inanıyorlar, oysa Hıristiyanlar…” Müslüman’ın tek Tanrı kavramına, yani Tanrının tek olduğu öğretisinin kusursuzluğuna övgü, sanki Hıristiyan öğretisinden daha yüceymiş gibi gösteriliyor, pek çok Türk sevdalısının ezberinde olan sözlerdir bunlar.

Ama burada önemli olan, bu Türk âşıklarının halkından kopuk yaşamaları ve halkı anlamamalarıdır."

- Ayrıca aynı kitâbın 2. Cildinde ki "II-Altın Fraklar. Düz Düşünenler" başlıklı yazısında, "Bulgarlar Türklerden iyidir, Türkleri seviyorum" diyenleri eleştiriyor ve yerden yere vuruyor.

- Ayrıca aynı kitâpta şöyle bir sözü de dikkat çekicidir: "Aklıma gelmişken, bizim Türk düşkünleri bıçaklarını ellerinden kapmaya çalışırlar mıydı? Böyle yapacaklarını sanmıyorum, asla da inanmıyorum."

- "Daha Bulgarlardan, küçük düşürülmüş, zulüm gören çilekeş ‘Slav kardeşlerimizden’ söz etmiyorum. Bunun modası geçmiş bir izlek olduğunu düşünmek bizim utancımızdır…

Daha önce buna yer vermiştim, Bulgaristan’daki vahşetten sonra Moskova’ya getirilen anasız babasız çocukların yerleştirildiği bir yuvada on yaşlarında hasta bir kız çocuk var, gözleri önünde Türklerin babasını diri diri yüzmelerine tanık olmuş (bu dehşeti unutabilir mi?). Bu barınakta hasta bir Bulgar kız daha var, o da on yaşlarında, geçenlerde anlatmışlardı.

Çok ciddi bir hastalıkmış. Bu kız belki de çoktan ölmüştür. Korkunç olaylar yaşamış zavallı. İki üç yaşındaki erkek kardeşini, küçücük yavruyu Türkler almış, önce gözlerini oymuşlar, sonra da kazığa geçirmişler. Yavrucuk ölene kadar uzun süre inlemiş, tamamen gerçek bir olay bu. Bu kız yaşamı boyunca bu yaşadığı dehşeti unutabilir mi?

Türkler bir bebeğin gözlerini oymaya hazırlanırlarken oradasınız. Söyleyin, Türk’ü durdurmak için atılmaz mıydınız, hem de o meşhur yumruğunuzla engel olmaz mıydınız?” “İyi, ama yumruk yine de yumruktur!” “Öyle ya, onlara saldırmazdınız, yapabileceğiniz tek hareket zavallının bedeninden Türk’ün bıçağını çekip çıkarmak olurdu! Burada neden kuvvete başvurulmaz, inanılacak gibi değildir!”

- "Bu savaş bize gereklidir, Türklerin zulmü altında ezilen Slav kardeşlerimiz için değil sadece, kendi kurtuluşumuz için biz de bu savaşı başlatacağız: Savaş, çürümüşlüğün batağında tinsel acılar içinde otururken soluduğumuz o zehirli havayı temizleyecektir.

- "Son derece kutsal, ahlaki, en önemlisi de tüm insanlığı içine alan, gelecekte istisnasız bütün insanlığın temel yasası olarak görüyorduk [sosyalizmi]. Bu ülkülerin büyüleyici etkisi, 1848 Paris Devriminden çok önce sarmalamıştı bizleri. Geleceğin “yeniden kurulmuş bir dünya” gerçeğine ve komünist bir toplumun kutsallığına adamıştım kendimi."

- "İstanbul bizim olmalıdır, evet, İstanbul Ruslar tarafından fethedilecektir, Türklerden bize sonsuza dek geçecektir. Kısacası, sadece bize ait olmalıdır, sahip olduktan sonra biz bu kente Slavları ve sonra kimi istiyorsak onları sokacağız."

- "Türkler elbette şimdi çılgına dönmüşlerdir ve Bulgaristan’da kan gövdeyi götürüyordur. Fazla öldürmediklerine de üzülüyorlardır. Plevne’yi alır da ileri hareketlerini yavaşlatırsak, Bulgaristan’a ebediyen veda edeceğini düşünecek olan Türkler hâlâ zamanları varken belki de olabilecek en büyük çapta bir katliama girişebilirler."

- "Balkan ötesine yaptığımız bu kahramanca saldırıyı tamamladıktan sonra ansızın geri çekilmiştik. Yerimizi yine Türkler aldı, Bulgarların şimdi dünya tarihine geçecek bir olay başına geldi! Bu güzelim evler, ürünler, bostanlar, hayvanlar, hepsi yağma edildi; yakılıp yıkıldı, yerle bir edildi."

Tutsak Türklere heyecan içinde çikolatalar, sigaralar taşıyan hanımefendilerimiz bunu kibarlıktan yapıyorlardı tabii: “Görün işte, ne kadar sevgi dolu, yumuşak, insancıl, Avrupa kültürüyle aydınlanmış Ruslarız biz!” Birkaç utanmaz insanın bir dereceye kadar bu hanımlara akıl hocalığı yaptığını düşünelim, çiçeklere, çikolatalara boğulan bu Türkler ayrıldıktan sonra, ya ertesi gün Türklerin yanında, gazetelerin yazdığı gibi, kundaktaki bebekleri bacaklarından tutup bir hamlede gövdelerini ikiye ayırmakla ve anne ve babaların sırt derilerinden kemer yapmakla ün salmış bir başıbozuk‘un da bulunduğu başka bir tren geliverirse ne olacak?"

***

(Vladimir Putin, Dostoyevski'nin doğumunun 200'üncü yıl dönümünde "Dostoyevski'nin Moskova Evi" müze merkezini ziyaret edişinden bir kare.)


"Tutsak Türk askerleri üçüncü, subaylar ikinci ve paşalarsa birinci sınıf vagonlara rahat bir şekilde yerleştirilmişti. Böyle bir rahatlığın sağlanmasına neden gerek duyulmuştu? Bizim Muhafız Kıtası erleri herhalde Moskova’dan atlı vagonlarla yola çıkmışlardı; Türk esirler için de özel yolcu vagonları tahsis ediyorlar, yazık!.."

Dostoyevski, Türklerin zalim, barbar, kan akıtıcı gösterirken İslamiyeti de vahşet dini olarak tanımlıyor. Ona göre Türkler Slav halklarına işkence etmişler, kadınların ırzlarına geçmişler, karınlarını deşmişler, küçük çocukların bacaklarını ikiye ayırmışlar, çocukları süngülemişler, kazığa oturtmuşlar, annelerin gözleri önünde çocukların ve bebeklerin parmaklarını kesmişler. Dostoyevski, buna mukabil Rusların hümanist olduğunu vurguluyor. Ruslar Türkleri yendikleri savaşlarda dahi Türklere zulmetmemiş, bilâkis hoşgörüyle davranmış.(!) 

(Bir Yazarın Günlüğü II, s.920-924; s.856,857; s.923-925; Bir Yazarın Günlüğü I, s.515) 

Dostoyevski, romanın birçok bölümünde İstanbul'u Ortodoksluğun merkezi ve alınması gereken kutsal mekân olarak hedef gösteriyor. (Karamazov Kardeşler s.157.) 

Romanın "Baş Kaldırma" bölümünde de kulaktan dolma bilgilerle Türkleri tecavüzcü olarak lanse ediyor. (Karamazov Kardeşler s.268)

***

Dostoyevski, otobiyografik bir özellik taşıyan “Ölü Bir Evden Hatıralar”da (1862) Sibirya’daki hapishanede karılaştığı bir Tatar’dan bahseder. Gazin adındaki bu Tatar, romanda korkunç bir bebek katili olarak tanıtılır. Zevk için çocukları öldüren Gazin, cezaevinin en güçlü mahkumu olmasının yanı sıra herkesin kendisinden çekindiği iğrenç ve tiksindirici bir adamdır. 

(Dostoyevski, Ölü Bir Evden Hatıralar, (çev.: Ergin Altay), İletişim Yay., 2. Baskı, İstanbul 2009, s.77.)

Rus topraı Rus’a aittir, sadece Rus’a ve burası Rus yurdudur ve zerre kadar Tatarlara ait toprak parçası yoktur içinde. Tatarlar Rus yurdunun eski zalimleri, bu topraın yabancıları, istilacılarıdır. (Bir Yazarın Günlüğü-I, s.510. )


***

“Tartıma” bölümünde (3. Kitap 7. Bölüm) Uzakdoğu’da sınırda askerlik yaparken Asyalılara esir düşen bir Rus askerin hikâyesinden bahsedilir. Bu hikâye o günün gazetelerinde yayımlandığında Rus halkının dikkatini çekmiştir. Asyalılar, esir düşen Rus askere Hıristiyanlığı bırakıp Müslüman olması için çeşitli işkenceler yaparlar hatta derisini yüzerler fakat bu asker yine de dininden dönmez, Hz. İsa’yı överek ve onun adını mırıldanarak can verir.  Aynı bölümde Hz. Muhammed’in dinine geçmenin büyük günah olduğu, fakat böyle yapıldığı zaman Müslümanların işkencesinden kurtulacağı söylenir.


"Baş Kaldırma” bölümünde (5. Kitap 4. Bölüm) İvan Fydoroviç Moskova’da bir Bulgar’dan Türkler ve Çerkezler hakkında duyduklarını anlatır. Bulgaristan’da Slavların başkaldıracağından korkan Türkler ve Çerkezler her tarafı yakıp yıkar ve kadınların zorla ırzına geçerler. 

Çocukları öldürür, suçluları kulaklarından tahta perdelere çivileyip sabaha kadar öyle bırakır ve sabah da asarlar. Hamile kadınların karınlarına hançerle vurarak anne karnındaki çocukları öldürürler, memedeki çocukları annelerinin gözünün önünde havaya atıp alttan süngülerler, çocukları biraz eğlendirip güldürürler ve çocuğun en sevinçli olduğu anda tabancayla öldürürler.

"Gazetelerden ve kitaplardan okuduğu bu bilgileri kesip saklayan İvan Fydoroviç, Rusların Çerkezlerden daha acımasız olduğunu gösteren gerçek olaylar da anlatır. Okumu aydın bir ailenin 5 yanındaki küçük kızlarını kırbaçlamaları ve bir Rus generalinin küçük bir çocuğu annesinin gözünün önünde köpeklere parçalattığı sahne oldukça ilginçti.


 İvan, Rusya’da kırbaçlama cezasının çok yaygın olduğunu, bunu Tatarlardan örendiklerini, fakat Tatarların sadece hayvanları kırbaçladığını kendilerinin ise insanları hatta çocukları bile kırbaçladıklarını söyler.

“Büyük Engizisyoncu” bölümünde (5. Kitap 5. Bölüm) dinî içerikli hikâye ve şiirlerin Tatar istilası zamanında Rusçaya çevrildiği belirtilir. Aynı bölümde Timur ve Cengiz Han’ın dünyayı ele geçirmek için yeryüzünde bir kasırga gibi estiklerinden bahsedilir.

“Bozulma Kokusu” bölümünde (7. Kitap 1. Bölüm) rahip Yosif, Aynaroz’un eskiden beri tertemiz kaldığını ve Ortodoksluğun merkezi olduğunu söyler fakat diğer rahipler ona katılmazlar.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın da tesiriyle Dostoyevski, Hz. İsa’nın düşmanlarıyla savamayı kutsal bir vazife olarak görür ve İstanbul’u alma hayallerinin coşkusuyla kan dökmeyi kutsallaştırır.

Slav davasını Rus davası olarak gören ve Rusya’nın bütün Slav halkların ve Ortodoksların hamisi olduğuna inanan Dostoyevski, başkenti (Moskova) taşımamak artıyla İstanbul’u ele geçirme zamanının geldiğini, bunun bir ütopya ya da “histeri hezeyanı” olmadıını,44 “Hasta Adam”ın ölümüyle birlikte İstanbul’un kesinlikle İngilizlere ya da Avrupalı devletlere bırakılmaması45 ve mutlaka Rus egemenliğinde olması gerektiğini savunur. 

(Selahattin Çitçi - Dostoyevski’nin Eserlerinde Türklere ve İslâma Bakış, s. 217.)


***

"Yeri gelmişken, ne olur ne olmaz diye, burada bir Türk atasözünü aktaracağım (özbeöz Türk atasözü, uydurma falan değil): “Eğer hedefine doğru giderken yolda durup sana her havlayan köpeğe taş fırlatırsan, hiçbir zaman hedefine varamazsın!” Kendimi vaatlerle bağlamayı sevmesem de Günlüğümde elimden geldiğince bu bilge söze uyacağım." (Bir Yazarın Günlüğü "IV-Bir Türk Atasözü")

(Dostoyevski'nin, Vasiliy Perov tarafından 1872'de çizilen portresi)

***

Dostoyevski, bu yazılarında: Türkleri, katliâmcı, tecâvüzcü, acımasız görmüş ve başkentlerinin işgâl edilmesini ve Rusya başkenti olmasını gerektiğini yazmıştır. En eski zamanlara kadar giden bu Türk-Tatar düşmanlığını da yazıların da anlatmıştır.

Sadece Türklere değil, Çerkeslere de olan düşmanlığını dile getirmiştir.

Öyle ki Hristiyanlığın yayılmasını gerektiğini savunup, Avrupa'yı eleştirmiş, Avrupa'yı dinsizlikle suçlamış ve İsa'ya iman etmeye davet etmiştir. İslâm Peygamberi Muhammed'i de eleştirmekten geri kalmayıp, hristiyanlığa sarılmanın en doğru şey olduğunu söylemiştir. Fakat bu bir çok Rus aydını tarafından eleştirilmiş ve hoş görülmemiştir. 

Kendisi sürgündeyken dinci, millîyetçi ve çar yanlısı değil iken sürgünden sonra bunlara sıkıca sarılıp sıkı bir Rus ırkçılığı yapmıştır. 

Bu gün ise Ukrayna-Rusya savaşı yüzünden Dostoyevski'nin eserleri bir çok ülke de yasaklanma derecesine kadar geldi. Dostoyevski kadar ırkçı bir manyağın eserleri, sadece eser diye okunması bile korkunç bir şey! 

Öyle ki bu düşmanlık: Sovyetlerde milyonlarca Türk'ün ölümüne sebep olmuş ve hâlâ daha olmaktadır. Türklerin hakları çiğnenmektedir.

Oysa Tolstoy gibi Rus yazarlar ise Müslümanlara ilgi duymuş ve Dostoyevski gibi bir manyak tarafından eleştirilmiş ve hakaretlere maruz bırakılmıştır. Tolstoy'un Muhammed hakkında fikirleri bile onun Müslüman olup-olmadığı konusunda bir soru işaretidir. 

Birde Dostoyevski gibi bir manyağın eserlerinin de İtalyan üniversitesinde yasaklanması da gayet normal karşılamak gerekir. Fakat sonra aynı Üniversite gelen tepkilere karşın yine Dostoyevski ile ilgili ders programını başlatacağını duyurdu.

Putin'in Dostoyevski'yi bilip okuyan birisi olması çok muhtemeldir. Çünkü onunla ilgili müzeleri geziyor, doğum gününde 200üncü yılında müzesine gidiyor ve Dostoyevski ile ilgili alıntılar yapıyordu.

Putin'in alıntısına bakalım: “Bununla ilgili olarak (Rus yazar Fyodor) Dosyoyevski’nin dediklerini hatırlatmak isterim: Bizim liberallerimiz, çizmelerini temizleyecek birilerini arayan uşaklar gibidir. Fakat bu, gerçek liberalizm değildir. Eğer liberallerimiz uşaklar gibi davranmıyor da ülkelerinin iyiliğini istiyorlarsa, o zaman da çabucak kendi önlerine benzer hedefler koyan Rusyacılarla kendilerine ortak zemin bulurlar.

Putin, Dostoyevski'yi okuduğu o kadar belli ki, bir çok konu da Dostoyevski romanlarında ki hayâli kişilerden örnek verebiliyor:

"Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rus yazar Mihail Dostoyevski'nin ‘Suç ve Ceza' romanına gönderme yaparak, ‘Raskolnikov' karakterinin öldürdüğü tefeci kadının, kredi kuruluşlarının yanında hafif kaldığını söyledi.

Meselâ, Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Putin'i eleştirenlere karşılık,  “Putin´i anlamak için (Nazi lideri Adolf Hitler´in kitabı) Kavgam´ı değil (ünlü Rus yazar Fyodor) Dostoyevski´yi okumak lâzım.” dedi.

Bu doğruydu. Çünkü Putin'in okuduğu yazarların başında Dostoyevski gelirdi. Putin, Papa Francis'le görüşmesinde, Dostoyevski'nin kitâplarının her zaman masasında bulundurduğunu söylemişti. Sputnik'in yayınladığı habere göre Putin, Papa Prancis'e "Dostoyevski’nin kitapları olmadan gerçek bir rahip olunamayacağını" söylemiş. (Sputnik, 5 Temmuz 2019.)

Fakat bu ırkçılıkla rağmen Türk romancıları, Dostoyevski'ye sahip çıkıyorlar:

Ahmet Ümit: “Dostoyevski insanlığın sanatsal kültürünün ortak mirasıdır. Rusya’nın günümüz saldırgan politikaları gerekçe gösterilerek, bu büyük yazarların eserlerini  yasaklamak ırkçılıktan ve aptallıktan başka bir şey değildir." demiş. 

Ama Ahmet Ümit bey, haklısınız! Bir ırkçıya, karşı ırkçılık yaparsak, olmaz değil mi?  Dostoyevski'nin kendisi zaten baştan başa bir ırkçıdır. 

Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan: "Bolşoy Balesi'nin gösterim iptalleri, orkestra şeflerinin sözleşmelerinin iptal edilmesi, Dostoyevski'nin de aralarında bulunduğu Rus edebiyatının tanınmış isimlerinin eserlerinin müfredatlardan çıkarılmasının kabul edilemez olduğunu belirten Erdoğan, "Bu, Nazi anlayışıdır. O dönem yaşananlardan hiç mi ders alınmadı? Savaşı durdurmak için bazı çabalar ortaya konur ama işadamına, sanatçıya böyle tutum alamazsın" görüşünü dile getirdi." (OdaTV, 9 Mart 2022.)

Ayrıca Cumhurbaşkanı baya kızmış, ne de olsa Dostoyevski böyle biri, işine gelmiş demek ki. Çünkü Tayyip Erdoğan'da Dostoyevski okumuş.. 

"Erdoğan: Benim de Dostoyevski okumuşluğum var!" (SolTV, 21 Kasım 2013)


Attilâ İlhan diyor ya:

"Türk aydını, Türk değildir. "

Türkler önlerinde katledilse, bir Rus Türk'ü öldürse "bir bildiği vardır" derler!

***

Putin'in şu sözleri, nasıl bir katı Rus milliyetçisi olduğunu gösterir:

"Ülkelere SSCB'den ayrılma hakkı vermek, temeline döşenen bir mayındı. 

SSCB'nin dağılmasının sorumlusu, farklı dönemlerde yaptıkları hatalar nedeniyle Bolşeviklerdir. 

Sovyetler Birliğinin kuruluş ilkelerine geri dönmemiz gerekiyor.

Bazı bölgelere bazı statüler tanınması lazım diye düşündü. Bu şekilde Sovyetler Birliği'nin kuruluşu sırasında Lenin'in verdiği kararlarla tarihsel süreç yaşandı. 

Burada önemli bir soru var. Eski Sovyetler Birliği toprakları içerisinde toprakları neden başka yerlere vermemiz gerekti. Neden toprak bütünlüğümüzü bozmamız gerekti. Neden cömertçe topraklarımızı vermek zorunda kaldık?

Rus kaderinin ve geleceğine baktığınız zaman, Lenin prensiplerinin bir hata olmadığını görüyorsunuz. Bu hatadan da kötü. Geçmişi değiştirmemiz imkansız."

"Diğerleri gibi Sovyet kimliğini çöpe atıp yakmadım, hala saklıyorum.."

Nitekim, Putin Sovyetlerin 4 büyük kurucusu üyesini toplayıp, Panislavist bir hedef peşinde koşuyor. Putin'in 2021'de yayınlanan makalesinde, Ukrayna halkının, Ruslarla ortak bir Tarih birliği olduğunu söylüyor, tek halk olduğunu niteliyordu.

Putin'in Türklere tavrı olsun, Papa'ya söylemeleri olsun, Panislavist hareketleri olsun, Dostoyevski'den etkilendiği açıkça görülmektedir.

Türk düşmanlığı ile ilgili Putin'in 2 sözünü aklımızda tutmakta fayda var:

Putin, Türkleri yendikleri gibi Corona'yı yeneceklermiş: "Her şey geçer, bu da geçecek. Bizim ülkemiz ciddi sınavlardan pek çok kez geçti. Peçenekler ve Kumanlar da saldırdı. Rusya hepsiyle baş etti. Korona virüs belasını da yeneriz. Birlikte her şeyin üstesinden geliriz."

"Geçmişte 18. yüzyılda Karadeniz kıyıları Türkiye ve Osmanlı'ya mücadele alanı olarak kullanılmıştı.  Karadeniz kıyısını Türklerden biz koruduk. Şimdi bu ismi yok etmek istiyorlar. Ünlü komutanların çalışmalarını yok etmek istiyorlar. Karadeniz'e erişimimizi yok etmek istiyorlar. Geçmişte zaten oluşturulan bir yapı vardı."
Ayrıca Putin'in Rusyası, İdlib'teki 70'e yakın (Türk verilerine göre 30-36 arasında bir şey) askerî şehit etmiş ve Türkiye'ye muhalif, Türkiye düşmanı, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne tehdit olan örgütleri ve Esed'i desteklemişti. 

Ayrıca kendisi Recep Tayyip Erdoğan'a saygısızlık yapmış, hem Türkiye Cumhuriyeti'nin Askerlerini öldürüp hemde Tayyip'i ayağına çağırarak, onu kapı da bekletmiştir.

SONUÇ:

Putin, Dostoyevski'nin Hristiyanlık, Türk düşmanlığı, Panislavist ve Rus milliyetçiliği fikirlerinden etkilenmiş ve sadece etkilenmekte kalmayıp bunu bütün dünya kamuoyunda dile getirmiştir. Ve tek tek uyguluyor. Dostoyevski'nin Rus ırkçılığı ise tek Türkleri değil diğer milletleri de kapsadığını da gördük. Batı'yı ve Çerkesleri vesâire. Putin'de öyle. 

Ama Putin daha beter bir Rus ve Slav Millîyetçisi çünkü onda hem Sovyet ruhu var hem de İslav damarları. Putin, Rus ırkçılığının vücut bulmuş hâli! Sovyetleri bir yandan kururken, Slav halklarını da unutmuyor.
Dostoyevski'ye göre Türk "barbar, acımasız, medeniyetsiz, batı yanlısı, batı uşağı, yağmacı, istilâcı, eğlence için adam öldüren, çocukları katleden" kişiler.  Ama Ruslar iyiymiş!

Öyle ki Dostoyevski'nin "İstanbul başkent olsun" yazıları epey etkili oldu. Sovyet devrimi ile Çarlık yıkılmasaydı, İstanbul Rusya'nın başkenti olacaktı. Bununla ilgili 93 Harbi ve "Boğazlar Antlaşması" incelenmeli. 

Daha sonrasında Rusya ile batı ittifaklarının imzaladığı gizli antlaşmaları, Sovyetler Birliği
tüm dünya kamuoyuna açıklamıştır ve antlaşmalardan geri çekilmiştir.

Fazla bunun üstünde durmaya gerek yok. 

Her şey apaçık ortada kaynaklarıyla..

Ama tüm Türk düşmanlarına inat,  her zaman ve her zaman:

NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!


Ayrıetten Dostoyevski'nin Türk düşmanlığını bana öğreten Uruz'a da teşekkür ederim.

KAYNAKLAR:

Andrzej Walicki - Rus Düşünce Tarihi, İletişim Yay., 2009, 464.

Fyodor Dostoyevski - Bir Yazarın Günlüğü I-II.Cilt, çev. Kayhan Yükseler, Yapı Kredi Yay.

Selahattin Çitçi - Dostoyevski’nin Eserlerinde Türklere ve İslâma Bakış.

Doç. Dr. Hüseyin Kandemir - Dostoyevski Düşüncesinde Türk-İslam Olgusu ve Osmanlı Rus Savaşı Çerçevesinde Doğu Sorunu, Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, c.4, Sayı: 8, Ocak 2016, Türkiye. 

Sputnik - Putin, Dostoyevski'nin doğumunun 200. yıldönümünde yazarın Moskova'daki müze evini ziyaret etti, 11 Kasım 2021.

Sputnik - Putin: Binlerce göçmenin, sınırlarına dayanmasına sebep olan koşulları AB kendisi yarattı, 14 Kasım 2021.

Sputnik, "Kissinger: Putin’i anlamak için Kavgam’ı değil Dostoyevski’yi okumak lazım, 12 Kasım 2016.

Hürriyet, "Protestonun ayarı kaçtı", 4 Mart 2022.

TimeTürk, Putin, 'kitap kurdu' çıktı!, 17 Haziran 2019 

Aydınlık, "Putin, Dostoyevski üzerinden mesaj verdi", 12 Nisan 2017.

BBC News - Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası İtalya'da Dostoyevski dersini iptal eden üniversite, tepkiler üzerine geri adım attı, 2 Mart 2022.

Ferhat Ünlü - Pan-Slavizm’in Ukrayna düellosu, 20 Şubat 2022.

T24, "Putin'in konuşmasında Türkiye ve Osmanlı detayı", 2 Şubat 2022.

SonDakika, 21 Şubat 2022. & Anadolu Ajansı 20 Şubat 2022.

Yeniçağ, "Putin koronayla mücadeleyi Türklerle savaşmaya benzetti", 10 Nisan 2020.

Erdal Altun - Rus Nasyonalisti Putin ve Dostoyevski, 21 Şubat 2020.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yıldırım Beyazıd ve Emir Timurlenk Savaşı

YILDIRIM BEYAZID VE EMİR TİMUR LENK SAVAŞI Ankara Savaşı (28 Temmuz 1402) Cengiz Han'ın vârisi olma iddiası ile çıkan Emir Timur. Beyazı'dın egemen olmasını kabul etmiyor. Onu küçümsüyor. Timur'un tahtını ele geçirmek için isyan başlatan   ve Timur Hindistan seferinden gelince bizzat kendisi tarafından kovulan Diyarbakır Beyi İlhan Ahmet Celâyir, Osmanlı'ya sığınmıştı. Epey Timur ve Beyazıd'ın arası gergindi. Fakat Timur kendi ırkından, dininden olan Osmanlı’ya saldırmak istemiyordu.   Timur’a tabî olan Mutahharten’ın ailesini Bursa’ya esir olarak gönderen Beyazid ile Timur’un arası açılmıştı.   “ Timur, kendisini sadece dünya üzerinde ulaşabileceği yere kadar hırsını doyurmak için Allah tarafından gönderilen “Allah’ın kulu” olarak değil, Türk halkının da gerçek ve tek temsilcisi olarak görüyordu. Yörüklerin bol paçalı şalvarları içinde, başında yüksek keçe başlığı ile tam bir Türk gibi giyinirdi.. Sarayı’nda sadece Türkçe konuşulur ve Türkçe yazı yazılır

Atsız'ın Atatürk, Kemalizm ve Cumhuriyet Düşmanlığı

  Atsız'ın; Atatürk, Kemalizm ve Cumhuriyet Düşmanlığı. "Başkumandan Mustafa Kemal’i tebcil ederim fakat Reis-i Cumhur  Atatürk’ü beğenmeye de sevmeye de mecbur değilim." (1) CHP'de boş kavga var diyen bir çok Atsız taraftarları, aslında Mustafa Kemal ve Atatürk'ü ayıran Atsızı niye göz ardı ederler?  Atsız Kemalist düşmanı olmak bir yana, Atatürk düşmanıdır. Devrim düşmanıdır. Sözlerine bakınız: "Bu millet, tutsak Türkleri kurtararak en büyük Türkiye'yi (yani Turanı) kurmak için de sınırlara koşabilir. Fakat onların Kemalist prensipleri için kılını bile kıpırdatmaz. Hatta Kemalizm'in çığırtkanları bile Kemalizm uğruna ölmez." (2) Kemâlistleri ve Atatürk'ü "dönme, mason" olduğunu belirtiyor: "Irkçılığın aleyhinde bulunanlar Türkçülüğün düşmanı olan dönmelerle, masonlar ve Halk Partililer yani Kemalistlerden ibarettir." (3) "Çünkü Kemalizm de dönme ve devşirme olmak kabahat değildir. Fakat Kemalizm yapmak isterken mi

Kürtler ve Medler

KÜRTLER VE MEDLER Kürt Tarihçilerin çoğu kendini Medlere dayandırır. Kürt dilinin gelişmesinde Medlerin rol oynadığını söylerler. (Minorsky - Kürtler, İslam Ansiklopedisi, VI. cilt, s. 1089-1114) Ve Medlerin torunlarıdır. (Amir Hassanpour - Kürdistanda Milliyetçilik ve Dil; s. 120.) » Kürtlerin tek kurduğu ulusal devlet olarak Medler İmparatorluğunu kabul ederler. (Wadie Jwaideh - Kürt Miliyetçiliğinin Tarihi , Kökenleri ve Gelişimi, s. 17.) » Ve bazı Kürt Tarihçilerde şöyle savunur: “bütün tarih boyunca Medleri Kürtlerden ayrı gösterecek bir hadise bulamazsınız.." (Zinnar Silopi - Doza Kurdistan; s. 9.) » Medler proto-Kürt’tür. (Philip Kreyenbroek & Christine Allison - Kürt Kimliği ve Kültürü, s. 25.) » “Dolaylı değil doğrudan Kürtlerin Medlerle bağlantıları vardır.” (Ali Hüseyin Kerim - Balkan Yarımadasında Kürtler, s. 49.) Medlerin İmparatorluğunu yıkan, Perslerdi. (William Aegleton - Mehabad Kürt Cumhuriyeti; s. 18.) Ve şunu söylemektedirler: Medler yıkıldık