Ana içeriğe atla

Türk Devriminin İdeologu: Yusuf Akçura

Türk Devriminin İdeologu: Yusuf Akçura

Yusuf Akçura döneminin en aydın kişilerinden biridir. Onu düzgün anlatmak ve Cumhuriyet tarihinde, Türkçülük tarihinde iyi tanıtmak başlıca vâzifemizdir.

Şahsi olarak, kendimi en yakın gördüğüm Türkçülerden biridir. En hayran kaldığımda o’dur.

Ne yazık ki Türkçülük tarihinde, Akçura kısa bir özetle anlatılıp, geçiliyor. Bu yanlış. Tamamen yanlış.

Yusuf Akçura, Türk devriminin mimarlarından biri. Ayrıca Türkçülüğün manifestosu denecek olan “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı kitapta onun eseridir.

Yusuf Akçura’yı anlamak, Türkçülüğü ve Cumhuriyet ideolojisini anlamaktır. Yusuf Akçura ilk Türkçü partiyi kuran, Türk Yurdu, Türk ocağı gibi önemli yerlerde kuruculuk yapan ve Türkçülüğe yön veren bir aydındır.

Öyle basit biri de değildir. Fikirleri sadece birkaç tarih malûmatından ve ya nutkundan değildir. O kendi çağının gerçek bir aydınıydı. Türk Devriminin Programcısı ve Türkçülüğün fikir babasıydı.

Bu yazı da büyük Akçura’nın, fikirlerini kısaca nakletmeye çalışacağım.

***

Saldırgan Türkçülük değil, Demokratik Türkçülük:

Bizde türkçülük cereyanının git gide iki kola ayrıldığını iddia etmek istiyorum.

Bu iki cereyanı şimdi moda olan tabirlerle tarif etmek İstersek, birisine “demokratik Türkçülük”, diğerine “emperiyalist türkçülük” diyebiliriz. Demokratik Türkçülük, milliyet esasını, her millet için bir hak olarak telakki ediyor ve Türkler için taleb ettiği bu hakkı, diğer milletiere de aynı derecede hak olarak tanıyordu.

Mesela Osmanlı imparatorluğunda, Arabların, Arnavutların ve diğer milletierin bu hakka istinaden muhik olarak istediklerinin verilmesine taraftardı. “Türk Yurdu”, bu nokta-ı nazarını, arab meselesinde birkaç defa, beyan ve izah etmiştir. Bunun içindir ki meşhur bir osmanlı muharriri, “Türk Yurdu” müdürünü “milliyetperver değil, milletperverdir” diye tavsif etmiştir.

Demokratik Türkçülük, ihtimal ki Türklerin ekseriyeti diğer milletiere mahkum mevzuunda bulunduklarına ve hatta hakim sayılanlannın bile iktisaden ve harsen yalnız mağlub değil, adeta tabi olduklarına ve binaenaleyh ancak hakka istinaden kurtuluş mümkün olacağına kanaattan neşet etmekte idi … Bundan maada, demokrat Türkçüler, Türkün mevcud milli kuvve-i müdaheresi, şimdilik kendi kendini yaşatmağa ancak kifayet eder, diye düşünüyorlardı; diğer milletleri temsil etmek şöyle dursun, idareye çalışmayı bile, o kuvveti tenkise sebeb olacağından, zararlı sayıyorlardı.

Emperiyalist türkçüler ise, ekser Avrupa nasyonalistlerine benziyorlardı: mücerred hakka değil, sırf kendi kuvvetlerini arttıran milliyetçiliğe tarafdar idiler.

Daha az kuvve-i maneviye ve maddiyeye müstenid imperyalist türkçülük de muvaffak olamazdı.

Demokratik milliyetçilik hakka müstenid ve sırf tedafüidir. Gasb edilen hakkı almağa, gasb edilmek istenilen hakkı müdafaaya çalışır; Imperyalist milliyetçilik ise, taarruzidir, diğerlerinin hukukuna tecavüzü bile tecviz ederek kendi milliyetini takviyeye çalışır. Taarruzi milliyetçilik, dünyada henüz bitmiş değildir. Fakat zannediyorum ki bu nev milliyetçilik, er geç zevale mahkumdur; Rusların, Avusturyalıların, Alınanların başına gelen, bir gün olub diğer emperyalistlerin de başına gelecektir…

Efendiler, Türklerin taarruzi imperyalist milliyetçiliği hatadır. Bu gün bu sözleri söyleyen, eline kalem aldığı, mektepte, medresede veya böyle serbe.st bir kürsüde söz söylerneğe başladığı andan beri daima demokratik türkçülüğü müdafaa etmiştir. Bundan sonra, vekayiin verdiği derslerden ibret alarak, bu esası daha ziyade katiyede müdafaa edecektir.”

— Yusuf Akçura (16 Eylül 1919'da Türk Ocağı)

Akçura, Türkiye’yi kurtaracak olan fikrin “Demokratik Türkçülük” olduğunu söylemiştir. Saldırgan Türkçülüğü ise “Emperyalist Türkçülük” olarak adlandırmıştır.

***

Türkçülük, Osmancılık ve İslâmcılık mukayesini ilk defa yapan kişi:

Üç Tarz-ı Siyâset” çok önemli bir eserdir. Osmanlı toplumunda yankı bulmuş ve Türkçülüğün manifestosu hâline gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nin menfaati, bütün Müslümanların ve Türklerin menfaatlerine aykırı değildir. Zira, tebaası olan Müslümanlar ve Türkler onun kuvvetlenmesiyle kuvvetlenmiş demek olduğu gibi, diğer Müslüman ve Türkler de kuvvetli bir destek olurlar, Fakat İslamın menfaati, Osmanlı Devleti’nin ve Türklüğün menfaatlerine tamamen uymaz.

Zira, İslamın kuvvet kazanması, Osmanlı tebaasından bir kısmının (gayrimüslim olanlann) sonunda kaybını ve bu cihetle Osmanlı Devleti’nin günümüzdeki topluluğundaki bir parçasının yok olmasını mucip olacağı gibi, Türklüğün Müslim ve gayrimüslim dini anlaşmazlığıyla bölünmesine ve binaenaleyh kuvvetsizleşmesine sebep olur.

Türklüğün menfaatine gelince o da ne Osmanlı Devleti’nin ve ne de İslamın menfaatine büsbütün uygun gelmez. Zira, İslam toplumunu Türk ve Türk olmayan kısımlarına bölerek zayıflatır ve bunun neticesi olarak Osmanlı tebaasının Müslümanları arasına da nifak salıp Osmanlı Devleti’nin kuvvetsizleşmesini mucip olur.

Bunun içindir ki, her üç cemiyete şahıs, Osmanlı Devleti menfaatine çalışmalıdır. Lâkin, Osmanlı Devleti’nin menfaati, yani kuvvet kazanması şimdiye kadar mevcut olup bahsimizin mevzuunu teşkil eden Üç Tarz-ı Siyas’i’den hangisini takiptedir? Ve bunlardan hangisi Osmanlı ülkelerine tatbiktir?” (Üç Tarz-ı Siyaset, s. 26–31.)

***

Osmanlıyı sadece Türkçülük kurtarabilir:

Akçura, bu akımın imparatorluğun parçalanmasını engelleyemeceğini, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurtuluşunun ancak, Türkçülük akımı ile gerçekleşebileceğini dile getirmiştir.” (Bekir Şahin, s. 134. Bayraktutan 1996: 76)

***

Rus Devrimi’ne İlgisi:

Yusuf Akçura Bey, 1920 Ocak ayında Türk Ocağı’nda “Rusya’da İnkılabın Menşei” konulu bir konferans düzenler.

18 Ocak tarihli Vakit gazetesinden öğrendiğimize göre Yusuf Akçura; Osmanlı efkan umumiyesinde Bolşeviklik hakkındaki yanlış ve olumsuz telakkiyi düzeltmek istemektedir … Yusuf Akçura devamla; “Rus ihtilal ve hercumercini husule getirmiş olan sınıf-ı avam nasıl mübremi bir ihtiyaç saikasıyla şiraze-i içtimaiyeyi ve idareyi alt ve üst etmişlerse” diyerek, ihtilalin avam sınıfının ihtiyaçlarından doğduğuna işaret edip adeta Bolşevik İhtilali’ni aklamaktadır.” (Uygur Kocabaşoğlu & Murat Berge Bolşevik İhtilali ve Osmanlılar, kebikeç yay., s. 243.)

Bazı yerleri konudan bağımsız olduğu için kesilerek sunulmuştur:

Rus ihtilal ve here u mercini [karışıklığını] husfile getirmiş olan sınıf-ı avam nasıl mecburi bir ihtiyaç saikasıyla [sebebiyle] şiraze-i içtimai ve idareyi alt ve üst ı;tmişlerse Roma medeniyeti de bir taraftan dahilde tekevvün eden ve hiç bir zaman bir zemin-i itilaf bulamayan içtimai münazaalarla [sosyal muhalefetle] münkariz olmuştur [yıkılmıştır].

Rus ihtilali sebebiyle ortalığı alt ve üst ederek Avrupa’yı dehşete düşürmüştür. Bu tedhiş karşısında insanın aklına gelen ilk şey acaba Avrupa neden bu kadar korkuyor? sualidir.

Rus ihtilalinin asıl menşei bazı Şark efkarının Rusya’da öteden beri yerleşmiş bulunmasıdır ve bu efkar en ziyade Iran’da vücud bulmuştur. lran hükümdarlarından Nuşirvan’ın babası “Kubad” zamanında “Mazdek” isminde biri zamanının teşkilat-ı içtimaiyesini beğenmeyerek hükümdan elde etmek suretiyle yeni bir cereyan huşule getirmiştir ki bunun esasını iştirak-i emval ve emlak teşkil etmektedir.

(..)

(Mazdek)in teşkil ettiği nazariyal-ı meslek-i iştirakiyeyi vücuda getiren bütün bu nazariyeler birer ihtiyac mahsulü olup bu hususda en bariz misal olarak Türkçülük gösterilebilir.”

— Yusuf Akçura (18 Ocak 1920, Türk Ocağı)

***

Milliyetçiliği ve Halkçılığı:

Son 100–150 yıllık cihan tarihinde en göze çarpan gelişme sürecinin umdeleri milliyetçilik ve halkçılıktır. Çağdaş milliyetçilik ve halkçılık cereyanı Batı’dan başlayarak Doğu’yu, hatta Uzakdoğu’yu kapladı. İslami Doğu memleketleri bugün en ziyade milliyetçilik ve halkçılık ateşiyle kaynıyor. Derin kaynakları iktisadi olan bu iki kuvvetli fikir cereyanı siyasi bir gayeye varır ki, o da bir milletin, bir halkın mümkünse tamamının, değilse büyük çoğunluğunun kendi mukadderatına bizzat hakim olmasıdır; milliyetçilik ve halkçılığın asli hedefi kayıtsız ve şartsız milli hakimiyettir.

Milli hakimiyetine tamamen sahip olan bir kavim diğer milletlere karşı tamamen hür ve bağımsız olduğu gibi, kendi içinden ayrılan fertlerin veya sınıfların da mahkumu olmaz. Bu mertebeye ulaşan bir millet soyut adaleti hayatta tecelli ettirmiş demektir. Milli hakimiyet umdesine muhalefet, Allah’ın bir yeryüzünde görmek istediği1 adalete karşı gelmek, ilahi iradeye isyan etmek demek olur.

Tabii kanunlara uygun hareket edilmedikçe nasıl tabii kuvvetlerden istifade edilemezse, tarihin tabii cereyanlarının tersine hareket edilmekle de hüsrandan başka netice alınamaz. Milliyetçilik ve halkçılık aleyhinde bulunanların nihayet mağlup ve kahrolacaklarına bir an tereddüt edilmemelidir.

Lakin Türklerin milliyetçilik ve halkçılık yolunda hayli ilerlemiş bulunmaları, yabancı emellerinin gerçekleşmesine engel oldu; ferdi saltanatı dayanağı olan düşman kuvvetleriyle beraber Türk yurdundan def etti. Artık milli Türkiye Devleti’nde ne düşman ordularının mezalimi ne de ferdi saltanatın tahakkümü var. Türkiye halkı mukadderatını kendi eline alarak idare etmektedir. Bu idare tarzının semereleri ile ferdi saltanat işlerinin neticelerini mukayeseye ihtiyaç var mıdır? Ferdi saltanat, Osmanlı saltanatının yalnız bağımsızlığını değil, varlığını imha etti. Milli hakimiyet ise yeni baştan bir devlet yarattı!

Türkler tarihçe malum kavimlerin en ziyade hayatiyete sahip olanlarındandır. Türklerin tarihi seyranları ehemmiyetsiz düşüşlerle daima yükselen bir eğri çizer. 14. asrın ilk çeyreğinden sonra Türk tarihinin eğrisi serbest bir hamleyle yükselmeye başladı. Şimdi bu yükseliş pek barizdir. Hiç şüphe etmiyoruz ki bugünlerde tecelli edecek milli irade kavisin daha katiyetle yukarı kıvrıldığını gösterecektir; zira bugünün ilerleme ve yenileşmesinde sağlam temel olan milliyetçilik ve halkçılık umdelerine açıktan itiraza cesaret edenler görünmüyor.” (Altı Ok, s. 324.)

— Yusuf Akçura (“Milliyetçilik, Halkçılık”, 19 Nisan 1923)

***

F. Georgeon şöyle anlatıyor:

Pantürkizm, Türk toplumunun en tutucu kesimlerinin kullandığı bir tema haline gelmiştir. Ne var ki, XX.yy’m başlarında böyle bir şey hiç mi hiç söz konusu olamazdı. Tersine, Yusuf Akçura ve arkadaşlannın öngördüğü Pantürkizm, Osmanlı İmparatorluğu’nun ayrışması için öngörülen bir çözüm olarak, içeriği oldukça ilerici bir toplumsal ve kültürel programdı.

Ve, ancak Rus devriminden ve Mustafa Kemal’in bu düşünceyi mahkum etmesinden sonra, bir ölçüde “sağa doğru” meyletmişti. Böylece, Akçura’nın “unutulmuşluğu”, bir tür yanlış aniaşılmadan kaynaklanmıştır.

Türk liberalizminin büyük bir kesimi için ise, Pantürkizm’in babası olarak, Samet Ağaoğlu’nun deyimiyle, “fikirleri biraz sola kaçan” ilerici bir ideoloji olarak kaldı. Bugünkü milliyetçi çevrelerin kendilerinden sayacaklan biri olması ise asla mümkün değildi.” (Georgeon, s. 8. Samet Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları, s.71–16.)

***

İttihat ve Terakki karşıtlığı:

Üç Tarz-ı Siyaset” adlı eserini, İttihat ve Terraki’yi yergi etmek için yazıldığı söylenir. (Georgeon, s. 37.)

Ayrıca Akçura, İttihat ve Terakki gibi sorunların, Sultanı devirmek ve Meşrutiyet ilân etmekle çözülmeyeceği kanaatindeydi.

Ayrıca İttihat ve Terakki’ye karşı, II.Abdülhamid’i savunuyordu, “her şeyin suçlusu II.Abdülhamid görülmemeli” diye ifade ediyordu:

Lakin bu tesir, ne kadar azim itibar edilirse edilsin, koca bir heyet-i beşeriyenin ahval-i ruhiyesini, tabayi-i asliyesini, umur-i iktisadiye ve ictimaiyesini tagayyür ve bir devletin mazisini, halini ve istikbalini, hülasa hayatını tedbil edebilecek kadar büyük ve kuvvetli olamaz.” (Şahin, s. 138.)

İttihat ve Terakki konusunda, Ziya Gökalp’le bile fikir ayrılıklarına düştükleri ve anlaşamadıkları olmuştur.

Ayrıca Yusuf Akçura asla İttihat ve Terakki’ye girmemiştir. Çünkü Akçura’nın fikirleriyle terstir.

Atatürk’te bu konu da aynıdır. Bu yüzden Atatürk, İttihat ve Terakki’den ayrılmıştır. Fakat Akçura hiç katılmamıştır.

***

Yusuf Akçura’nın Devrimci Tutumu:

Yusuf Akçura’nın devrimci tutumunun 90 yıl sonra çok daha büyük
değer kazandığını görüyoruz. O, daha o zaman şu tarihsel öngörüsünü vurgulamıştı: Eğer Cumhuriyet Ortaçağ güçlerinin kökünü kazımazsa, Ortaçağ güçleri ilk fırsatta emperyalizme dayanarak Cumhuriyet’le hesaplaşacaktır.

Büyük devrimci düşünür ve eylemci Yusuf Akçura, Türk Devriminin en sıcak yıllarında, 1925 yılının Haziran ayında “ihtilal yapmazsak, Avrupa bizi imha
edecek” diyordu.

Türk devrimcilerinin kesintisiz devrim kararlılığını, Atatürk 1935 yılında CHP 4. Kurultayı’nda “arasız devrimler” vurgusuyla dile getirdi. Devrim eğer sürdürülmezse, karşıdevrim sürdürülemeyen devrimin üzerine gelecekti.

(..)

Yusuf Akçura’nın daha yüzyıl önceki saptamalarına bakınız, 1945 sonrasında doğrulanmış derin tarih dersleri göreceksiniz:

— Batı medeniyeti, demokratik devrimlerle inşa edilmiştir. Devrim, emperyalizme ve gericiliğe özgürlük tanımaz. Türk Devrimi, emperyalizmin ve gericiliğin dayandığı toplumsal zemini ve kökleri kazımak zorundadır. “Fransız İhtilali’nde Kamu Selameti Komitesi [Robespierre’ler] olmasaydı, Fransızlar hürriyeti kazanamazdı.”

— Batı emperyalizmi, Türkiye’yi sömürgeleştirme emelinden vazgeçmiş değildir; fırsat kollamaktadır. Çağdaşlaşma, Avrupa’yla bütünleşerek değil, millî devletle başarılabilir. Eğer Millî Demokratik Devrimimizi tamamlamazsak, tekrar Batı’nın pençesi altına düşeriz.

— Artık bizim gibi Mazlum Dünya ülkelerinde çağdaşlaşmanın iktisadî siyaseti, Liberalizm değil, Halkçılıktır ve Devletçiliktir.

— Her devrim, bilinçli ve örgütlü bir öncüyle, başka deyişle partiyle zafere ulaştırılabilir. Her devrimin genelkurmayı, yani öncüsü, devrimi yapan sınıfların aydınlarından oluşur.

Yusuf Akçura’nın devrimci aydın tanımı da tıpkı Lenin ve Gramsci’ninki gibi öncünün içinde yer almaktır; yani partileşmektir. Kendisi devrimci hayatının her aşamasında partili olmuştur.” (Türk Devriminin Programı, s.13–15. )

***

Mirsaid Sultangaliyev, Yusuf Akçura’dan etkilenmişti:

Sultangaliyev’in kuramını besleyen ikinci önemli kaynak, Cedidçilik’ten etkilenerek gelişme şansı bulan Türkçülük ve Turancılık ideolojisi olmuştur.

Sultangaliyev’in bu alanda en fazla etkilendiği isim, yine bir Kazan Tatarı olan Yusuf Akçura­‘dır. Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset adlı eseri ve makalelerindeki toplumcu ve demokrat çizgi, Sultangaliyev tarafından devralınmıştır.” (Kakınç s, 22.)

Ayrıca Yusuf Akçura ile Galiyev mektuplaşıyorlardı. Gökalp’te aynı şekilde Akçura’nın tavsiyesi üzerine Galiyev’le yazışıyordu.

Ayrıca Akçura’nın Mustafa Suphi’yle tanışıklığı olduğunu da unutmayalım. Beraber İlk Türkçü Parti olan Millî Meşrutiyet Partisini kurmuşlardı. Mustafa Suphi’de, Galiyev’in yardımcısıdır. (Suphi, Türkiye’deki TKP’nin kurucusu olmuştur.)

Ayrıca bu Türkçüler, Zeki Velidî Toganla da arkadaşlardır. Bunlar birbiriyle tanışıklığı ve konuşmaları var.

Yani bu Türkçüler, Milliyetçiler birbiriyle bağıları var, o zamanki tüm Türkçülerin birbiriyle bağı var. Devlet adamları, Resulzâde ve Atatürk’ün de bunlarla bağları var. Bunları etkiliyorlar.

Atatürk’ün yanında bizzat; Akçura ve Gökalp var. Togan geliyor sonra.. Galiyev’i davet ediyor Atatürk, fakat Galiyev gelmiyor.

***

Materyalizm, Tarihsel Materyalizm, Sosyal-Darwinizm, Marksizm ve Sınıf Kavramı

Daha 1902’den beri “Materyalizmin İdealizme göre gerçeğe çok daha yakın olduğunu” savunur. (Akçura, “Portekiz İhtilali Münasebetiyle”, Sıratı Müstakim, c.5 sayı 111, 8 Teşrinievvel 326/21 Ekim 1910)

Tarihsel Materyalizmi benimsediğini açıkça söylemiştir. (Türk Devriminin Programı, s. 16.)

Hattâ bir yazısında, Marx’ın Materyalizmini eleştirmiştir. (Ferit Salim, s. 617.)

Etkileyeni etkilenen, etkileneni etkileyen; sebebi netice, neticeyi sebep olarak kabul ediyor. Bu teoriye maddeci tarih kuramı tarihsel maddecilik ve iktisadi maddecilik namları verilir. 19. asrın sonlarına doğru bu teori çok yayılmış ve kendine çok taraftar bulmuştur. Bu teoriye göre tarihi dönüşümlerin temeli cemiyetlerin iktisadi hayatlarındaki değişimlerdir. Tarihle uğraşanlar katında tarihi sürecin ilmi olarak izahının tarihsel maddecilikle daha kolay olduğuna dair kanaat gittikçe artmaktadır..” — Yusuf Akçura (Türk Devriminin Programı, s. 64.)

Sosyal-Darwinizm: Her canlı diğer canlıları yok ederek yaşar.Bu, tenazu-ı beka, cidal-i hayat gibi kanun-u azimi tabiidir.Bu kavgada kaviler yener,hayatlarını korur, zayıf yenilir mahv olunur…” — Yusuf Akçura (Ferit, s. 618.)

Ayrıca, Yusuf Akçura sınıf kavramlarını reddetmemekle beraber, millî burjuvaziyi önemsiyordu ve “toplumların gelişmesinde ekonominin ve sınıf mücadelesinin ne kadar önemli bir yeri olduğunu Marksizmden öğrendiğini” söylüyor. (Georgeon, s.78, 107 ve 80.)

Türk milleti içerisinde bulunan “sınıflar”ın karşılaştıkları sorunlara değinmiş ve “küçük toprak sahibi köylüler”, “topraksız tarım işçileri”, “kentlerde çalışan küçük zanaatkârlar” ve “gündelik ücretliler” gibi tasnifler yaparak (Georgeon, s. 92), Osmanlı aydınlarının pek de alışık olmadığı terimlerle iktisat sorununu dile getirmiştir.” (Ferit, s. 617.)

Marksizm: Akçura, Osmanlı Aydınlarının Marksizme olan ilgisizliğinden yakınıyordu. Akçura, Marksizm teorisini iyi biliyordu.

Yazılarına bakınız:

Karl Marx tarihi ve iktisadi ekolünden olan kimseler, bugün Türkiye’nin geçirmekte olduğu tarihi devreye, burjuvazinin (burçluşehirli sınıfı, orta sınıf, sanat ve ticaret erbabı) oluşumu namını vermektedir. Osmanlı tarihinin bir iki asırlık devresinde, Türk orta sınıfı, dünyanın iktisadi gelişmesiyle orantılı ilerleyemediğinden, yok derecesinde önemsiz kalmıştı;

bu açıklığı gayrimüslimler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, yabancılar dolduruyordu. Ve bu, bir toplum için çok tehlikeli bir vaziyetti ki, tehlikeli işlerini son çeyrek asırda hepimiz bariz ve feci bir surette gördük. Şimdi işte Türk kendisi bizzat o mahalli işgal etmek istiyor. Milli müesseselerin, milli düşünürlerin hepsi buna yardım etmekle mükelleftir.” — Yusuf Akçura(Türk Devriminin Programı , s. 153.)

Filozof Karl Marx iddia etti ki, her bir tarihi devrede meydana gelen olguların sebeplerini o devrin ideolojisinde değil, iktisadında, yani maddi süreçlerinde aramak lazımdır. Diğer tabirle tarihi olguların esas etkenleri insanların fikrinde değil, onların hayatlarını temine eden münasebetlerindedir. Her cemiyetin gerçek temeli iktisadiyatıdır. Cemiyetin görülen diğer tecellerinin hepsi o temel üzerine kurulmuş katlardır. ‘İdeoloji’ de o katlardan birisidir.” — Yusuf Akçura (aynı eser, s. 64)

Karl Marx’ın her şeyi iktisadi etkenlere ve dolayısıyla ferdin iradesi haricindeki sebeplere indirgemesini epey makul buluyorum. Fakat bu
da beni ikna etmiyor.
” — Yusuf Akçura(aynı eser, s.173.)

Karl Marks, osmanlı edebiyatında en az tanınmış bir simadır..” — Yusuf Akçura (21 Ekim 1920)

***

Osmanlı Sömürgeydi..

Efendiler! Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş bir devlet haline dönüşmesinde Osmanlı İmparatorluğu miraslarından en ziyade güçlük çıkaranı, zannediyorum ki, imparatorluğun Avrupa devletleriyle olan münasebet tarzıdır.

Bu münasebetlerin bilhassa son devrelerinde, Avrupa devletleri Osmanlı saltanatını bazen tek tek, bazen müşterek himayeleri altına almaya kalkışmışlar ve Osmanlı Devleti’ni siyaseten bir yarısömürge, iktisaden tam bir sömürge (colonie) olarak görmüşlerdir. Bu anlayış, yalnız arzu ve emellerin tercümesi değil, vakaların ve gerçeğin ifadesidir.

Hakikaten Harbi Umumi’ye kadar, Osmanlı Devleti fiilen birçok Avrupa devletinin müşterek bir iktisadi sömürgesi halindeydi. Harbi Umumi’nin galipleri, bu müşterek iktisadi sömürgeyi, bölünmüş birer siyasi sömürge haline getireceklerdi ve Osmanlı saltanatı bu suretle parçalanarak yok olacaktı.

Türkiye’nin sömürge görülmesini menfaatlerine uygun bularak kabul eden gayrimüslim ve gayri Türk Osmanlılar az değildi. Hatta Türkler bile yok değildi.” — Yusuf Akçura (İstanbul Darülfünun Konferanslarından, 27 Haziran 1925)

***

Toprak Ağalığı:

Yani ta ferdi halife-sultanlığa kadar giden feodal rejim, feodal sistem, feodal hukuk, yalnız hukuken (de jure) değil, fiilen (de facto) kaldırılmalı ve sökülüp atılmalıdır.

Kısacası efendiler, Batı medeniyetine girmek ve bu suretle çağdaş bir devlet kurabilmek için mutlaka yapılması lazım gelen işlerden birisi ve belki birincisi İslami Doğu’da ve dolayısıyla Türkiye’de toprak ağalığının hukuken ve fiilen kaldırılmasıdır ve bu önemli teşebbüste milletin en kuvvetli dayanağı, toprak ağalığından çok zarar gören köylüler, çiftçiler olacaktır.

Fakat o köylülerin toprak ağalığının kaldırılmasından derhal faydalanabilmeleri temin edilmelidir. Yani Türkiye’de bir “toprak reformu” (reforme agraire) yapılmalıdır. Zaten efendiler, Batı’da ihtilal hareketlerinin en esaslı zaferi, toprak ağalığının kaldırılması olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti dahilinde toprak ağalığının sözde değil, hakikatte kalkması, ihtilal semerelerinden en kıymetlisinin toplanması demektir. Bu reform yapılmakla Batı medeniyetinin iktisadi-toplumsal sahasında çok büyük bir adımı atılmış olur.

Bu suretle Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş devletin esas vasıflarının en önemlilerinden olan ferdin ferde mahkûm olmaması esasını fiiliyatta kısmen tatbik etmiş bulunur.” — Yusuf Akçura (İstanbul Darülfünun Konferanslarından, 27 Haziran 1925)

***

Lenin’e olan ilgisi:

— “Doğu’nun Batı’ya, yani zulme nefretinden yaratılmış bir kahramandır.

— “Lenin bütün Doğunundur”, “bütün mazlumlarındır.” ( “Halka Doğru” ve Tolstoy, Teori, sayı 188, Eylül 2005, s.52.)

— “Kahraman”dır bknz (Hakimiyet-i Milliye, 4 Ocak 1922, s.1–2.)

***

Türklük Reisi’nin (Atatürk’ün) nurlar saçan ilahi kılıcı vahşet ordularını tarumar ettiği gibi karanlık ordularını da imha edecektir… Ve işte o zaman Türk tamamen hür, bağımsız ve hâkim olacaktır…

Müessesemizde her hocanın fikri serbestisi, öğretim serbestisi korunmuştur.

Bununla beraber hepimiz öğretim gayesinde müşterekiz. Serbest Yüksek Derslerin hedeflediği gaye üç kelimeyle özetlenebilir: Milletçilik, halkçılık ve aydınlık!”— Akçura (1 Ekim 1922, İkinci Sene-i Tedrisiye İbtidasında)

***

Kurtuluş, kim ne derse desin, Türkçülüktedir ve ancak Türkçülüktedir!..

— Yusuf Akçura (1919, İstanbul Türk Ocağı’nda söylenmiş bir nutuktur. )

***

İşte Türkiye’nin ve Türkçülüğün beslendiği fikir babası bu’ydu. Türkçülüğün manifestosunu yazan kişi böyleydi.

Sabırla okuyup, buraya kadar geldiğiniz için teşekkür ederim.

Türkçülüğün babası, Kemalizmin İdeologu ve Türk devriminin mimarına selâm olsun!

KAYNAKLAR:

François Georgeon , Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri, Yurt Yay.

Kemal Şenoğlu , Yusuf Akçura Kemalizmin İdeologu, Kaynak Yay.

Yusuf Akçura, Türk Devriminin Programı, Kaynak yay.

Sayim Türkman , Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp.

Kolektif , Atatürk Devri Yazarlarının Kaleminden Altı Ok (1919–1938).

Bekir Şahin, Sosyolojik Bağlamda Yusuf Akçura Düşüncesi ve Din.

Halit Kakınç, Sultangaliyev Ve Milli Komünizm, Bulut Yay.

Doğu Perinçek, Kemalist Devrim — 5 Kemalizmin Felsefesi ve Kaynakları, Kaynak Yay.

Dr. Ferit Salim Sanlı — Kazanlı Münevver Osmanlı’da “Sınıf-ı Mutavassıt-ı Milli”* Arıyor: “Yusuf Akçura ve İktisadi Fikirleri”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yıldırım Beyazıd ve Emir Timurlenk Savaşı

YILDIRIM BEYAZID VE EMİR TİMUR LENK SAVAŞI Ankara Savaşı (28 Temmuz 1402) Cengiz Han'ın vârisi olma iddiası ile çıkan Emir Timur. Beyazı'dın egemen olmasını kabul etmiyor. Onu küçümsüyor. Timur'un tahtını ele geçirmek için isyan başlatan   ve Timur Hindistan seferinden gelince bizzat kendisi tarafından kovulan Diyarbakır Beyi İlhan Ahmet Celâyir, Osmanlı'ya sığınmıştı. Epey Timur ve Beyazıd'ın arası gergindi. Fakat Timur kendi ırkından, dininden olan Osmanlı’ya saldırmak istemiyordu.   Timur’a tabî olan Mutahharten’ın ailesini Bursa’ya esir olarak gönderen Beyazid ile Timur’un arası açılmıştı.   “ Timur, kendisini sadece dünya üzerinde ulaşabileceği yere kadar hırsını doyurmak için Allah tarafından gönderilen “Allah’ın kulu” olarak değil, Türk halkının da gerçek ve tek temsilcisi olarak görüyordu. Yörüklerin bol paçalı şalvarları içinde, başında yüksek keçe başlığı ile tam bir Türk gibi giyinirdi.. Sarayı’nda sadece Türkçe konuşulur ve Türkçe yazı yazılır

Atsız'ın Atatürk, Kemalizm ve Cumhuriyet Düşmanlığı

  Atsız'ın; Atatürk, Kemalizm ve Cumhuriyet Düşmanlığı. "Başkumandan Mustafa Kemal’i tebcil ederim fakat Reis-i Cumhur  Atatürk’ü beğenmeye de sevmeye de mecbur değilim." (1) CHP'de boş kavga var diyen bir çok Atsız taraftarları, aslında Mustafa Kemal ve Atatürk'ü ayıran Atsızı niye göz ardı ederler?  Atsız Kemalist düşmanı olmak bir yana, Atatürk düşmanıdır. Devrim düşmanıdır. Sözlerine bakınız: "Bu millet, tutsak Türkleri kurtararak en büyük Türkiye'yi (yani Turanı) kurmak için de sınırlara koşabilir. Fakat onların Kemalist prensipleri için kılını bile kıpırdatmaz. Hatta Kemalizm'in çığırtkanları bile Kemalizm uğruna ölmez." (2) Kemâlistleri ve Atatürk'ü "dönme, mason" olduğunu belirtiyor: "Irkçılığın aleyhinde bulunanlar Türkçülüğün düşmanı olan dönmelerle, masonlar ve Halk Partililer yani Kemalistlerden ibarettir." (3) "Çünkü Kemalizm de dönme ve devşirme olmak kabahat değildir. Fakat Kemalizm yapmak isterken mi

Kürtler ve Medler

KÜRTLER VE MEDLER Kürt Tarihçilerin çoğu kendini Medlere dayandırır. Kürt dilinin gelişmesinde Medlerin rol oynadığını söylerler. (Minorsky - Kürtler, İslam Ansiklopedisi, VI. cilt, s. 1089-1114) Ve Medlerin torunlarıdır. (Amir Hassanpour - Kürdistanda Milliyetçilik ve Dil; s. 120.) » Kürtlerin tek kurduğu ulusal devlet olarak Medler İmparatorluğunu kabul ederler. (Wadie Jwaideh - Kürt Miliyetçiliğinin Tarihi , Kökenleri ve Gelişimi, s. 17.) » Ve bazı Kürt Tarihçilerde şöyle savunur: “bütün tarih boyunca Medleri Kürtlerden ayrı gösterecek bir hadise bulamazsınız.." (Zinnar Silopi - Doza Kurdistan; s. 9.) » Medler proto-Kürt’tür. (Philip Kreyenbroek & Christine Allison - Kürt Kimliği ve Kültürü, s. 25.) » “Dolaylı değil doğrudan Kürtlerin Medlerle bağlantıları vardır.” (Ali Hüseyin Kerim - Balkan Yarımadasında Kürtler, s. 49.) Medlerin İmparatorluğunu yıkan, Perslerdi. (William Aegleton - Mehabad Kürt Cumhuriyeti; s. 18.) Ve şunu söylemektedirler: Medler yıkıldık