Nankörlük. (Suriyeli Mülteci’nin Atatürk heykeline saygısızlığı)
Düşünün: Bir Suriyeli mültecisiniz. Savaştan kaçmışsınız ve o savaştan kaçtıpta sığındığınız ülkenin kurtarıcısı ve kurucusu olan bir kişinin heykelinin üstüne çıkıp, sanki büyük bir mârifetmiş gibi poz veriyorsunuz saygısızca.
Ayrıca bu saygısızlık yapıp, heykelinin üstüne oturduğunuz kişi zamanın da sizin ülkenizi ecnebîlere karşı korumuş biri. Ayrıca zamanın da ülkenizin bir parçası olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun padişahı’nın yâveriydi.

Atatürk’ün 21/22 Aralık 1937'de Suriye Başbakanı ile yaptığı konuşmadan örnekler:
Meselâ Atatürk, Suriyelileri savunmuştur:
“Fransızlar Suriyelileri adam yapmak istiyorlarmış. Fakat evvela kendileri adam olsunlar.
Suriyeliler zeki, modem ve nazik insanlardır. Fransızların terbiyesine ihtiyaçtan yoktur. Suriyeliler böyle düşünmelidirler. Ben Suriye’yi bilirim. Gençliğimde Şam’da bulundum. Sürgün olarak, Abdülhamit zamanında. Suriye’nin daha birçok şehirlerinde de yaşadım. Daha sonra kumandan olarak da bulundum. Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu’ndadır.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. 30, s. 122.)
Atatürk’ün Osmanlı döneminde Suriye’nin bağımsızlığını istemesi:
“Ben Talat Paşa’ya teklif ettim. Suriye’ye, Irak’a bağımsızlık veriniz dedim. Talat Paşa “Bunu başkasına söyleme, seni asarlar” dedi.
“Fakat yapılacak şey bu idi. Eğer yapılsa idi bugün Türkiye, Suriye ve Irak, ki zaten kardeştirler, bugün daha samimi kardeş olacaklardı, bağımsız Suriye, Irak ve Türkiye. Belki çok karmakarışık şeyler oldu. Suriyelileri, Iraklıları yanlış yollara sevk eden vaziyetler oldu.
Fakat artık bunlar değişti. Fransızlarla, İngilizlerle, herkesle dost olalım. Fakat benliğimizi kaybetmeyelim. Onlar da artık bizim varlığımızı, kıymetimizi anlasınlar, bağımsızlığa hürmet etsinler.” (s. 122.)
Türk ordusu, Suriye’yi korur:
“Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kâfi (yeterlidir). Söz veriyorum: İcap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. Temenni ederim ki, buna mecbur olmayalım. Katiyen bırakamam. Suriye’yi terk etmek istemiyorlar. Fakat terk edeceklerdir. Bir kere tutununuz, ordu yapınız. Korkmayınız. Bir şey yapamazlar. Kuvvet kullanmaz iseniz her şey yaparlar.” (s. 122.)
Suriye’nin ve İslâm âleminin bağımsızlığı:
“Ben söylüyorum ki, İslam filemi ve Suriye milleti ve devleti tamamıyla ve katiyen bağımsız olmalıdır. Bunu, burada söylediğim gibi, Fransızların ve bütün dünyanın önünde tekrar etmek, benim için şeref ve zevktir. Bunun aksini düşünmek miskinlik olur.” (s. 120.)
“Hepimiz Müslümanız. Yemin ederim ki, namusum üzerine söylerim ki, bırakmam! Daima Türkiye Cumhuriyeti’nin arzu ettiği şey, Suriye’nin bağımsız bir İslam devleti olmasıdır. İsterlerse Suriyeliler bizimle dost olurlar veyahut olmazlar. Bu onların bileceği bir şeydir. Fakat, her halde bağımsız bir Suriye İslam devleti kurulmalıdır.” (s. 120.)
Türkler ve Suriyeliler birbirlerini anlayacaklardır:
“Bir gün Türkiye ve Suriye birbirini anlayacaklardır, bir gün makus hareketler ortadan kalkacaktır, biz Suriyelilerle kolaylıkla anlaşırız diye bıraktım. Ondan sonra karşılaştığımız vaziyetlere, biz ve Suriyeliler şahit olduk.
(..)
Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye devlet, millet ve Başvekili’yle yapacağı hareket, dostluk ve kardeşlik olacaktır.” (s. 121.)
Suriyeliler ve Türkler belki aynı ırktandır:
“Acaba bütün Suriyeliler hangi ırktandır? Arapça konuşmalanna rağmen. Belki aynı ırktanız. Tabii. Ben bu nokta üzerinde durmayacağım.” (s. 121.)
Nankörlük.
İşte nankörlük budur ve budur!
Gerçi, zamanın da binlerce Türk askerîni öldüren Öcalan’ı devletiniz vermemişti.
PKK’ya destek vermek için yürüyüşler yapmıştınız.
Değişmezsiniz siz!
Değişmezsiniz!
Yorumlar
Yorum Gönder