Ana içeriğe atla

Arap İsyancısı Şerif Hüseyin’in Sürgünü

 Arap İsyancısı Şerif Hüseyin’in Sürgünü

Şerif Hüseyin, İngilizlerden aldığı söze güvenerek başlattığı isyân, başarıyla sonuçlandıktan sonra İngilizlerden sözünü yerine getirmesini istedi.

Oysa İngiltere Şerif Hüseyin’i, güvenilmez buluyordu ve sadece onlar için bir kuklaydı. Sir. Henry McMahon’un verdiği sözleri, İngiltere hükûmetine karşı hatırlatan Şerif Hüseyin artık İngilizler için ayak bağı olmuştu.

Şerif Hüseyin ve Suudîler arasındaki çekişme’de, Suudîlere destek veren İngilizler, Şerif’in tüm Arapların kralı olmasından rahatsızdılar. Artık İngiliz desteği, Suudi’lerdeydi.

Ayrıca Şerif Hüseyin’in Osmanlı isyânından sonra Fransızlarla görüşmesi, İngilizleri tedirgin etmiştir.

Kendisine “Arap Kralı” unvanı veren Şerif Hüseyin’e karşılık İngilizler, “Hicaz Kralı” unvanı üstünde durmuşlar ve Şerif Hüseyin’i Hicaz’la sınırlamaya çalışmışlardır.

İngiliz Hükûmeti’nin önemli bir kısmı Şerif Hüseyin’i “şımartılmış, huysuz, mızmız bir baş belası” olarak görüyorlardı. (1)

Hicaz Krallığı’nın, Suudiler tarafından yıkılmasıyla birlikte, İngilizler tarafından Kıbrıs’a sürgün edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’na isyân etmesiyle başlayan bu hikâye, kendisinin İngiliz cock’ı yemesiyle birlikte son bulmuştur.

İbn-i Suud’un Hicaz Haşimî Krallığı’na son vermesinden sonra Kıbrıs’a giden Şerif Hüseyin, ölümüne yakın yaptığı hatanın farkına varmıştır. Bu durum ise Rauf Denktaş’ın anlatımına şu şekilde yansımıştır:

Şerif Hüseyin Lefkoşa’da otururdu. Babamla yanına gittiğimizde hep aynı olay tekrarlanırdı. Babam onun elini öper, o da anlatmaya başlardı. Şerif Hazretleri “Ahhh, ben ne yaptım, ahhh?” derdi. Çünkü İngilizler kendisine bazı Arapların Kralı Müslümanların halifesi olacağını vaat etmişlerdi. Hâlbuki Filistin’e İngilizler yerleşmişlerdi.

Oraya Yahudiler mütemadiyen göç ediyorlardı. Suriye’ye Fransızlar kendi kültür ve dillerini yaymışlardı. İngilizlerde Irak’a kendi dil ve kültürlerini götürmüşlerdi. Hüseyin babamın yanında hep iç çekerdi. Bundan sonra babam ona birkaç teselli edecek laf söyler, ben de yanında dururdum. Bir müddet sonra, Hüseyin:

“Raif anlat şu İstanbul havalarını dinleyelim.” derdi. Hüseyin’in ailesi tam hatırlamıyorum, ama İstanbul Çamlıca veya Beykoz’da bir köşkte oturmuşlar, çocukları İstanbul’da okumuşlardı. Konuşma esnasında bir taş plak çalmaya başlardı. O zaman Şerif Hüseyin: Ahh! İstanbul, pâyitaht.” Diyerek ağlamaya başlardı. Babamda o sırada onu teselli edici sözler söylerdi:

“Şerif Hazretleri, bu takdîr-i ilâhîdir, üzülme. Bak bu üzüntülerin biraz önce söylediğin hatalarını alıp götürüyor. Sen hata yaptın; ama bundan pişman olduğundan gözlerinden akan gözyaşlarından belli oluyor. Allah seni bundan dolayı affeder; yapma, ağlama.”

Babam onu teselli ederken kendisi de ağlardı. Plak bitince biraz daha sohbet ederlerdi. Daha sonra babam onun elini öperdi. Biz kalkıp giderken, Hüseyin: “Rauf gel!” deyip bana elini öptürür ve elime altın verirdi. Ben de hep bu yüzden babamla Şerif Hazretlerine gitmek isterdim.

Şerif Hüseyin hastalandı, ölümü yaklaşmıştı. Ölümüne yakın Ürdün Prensi olan oğlu Abdullah’ın yanına gitti. Onu Amman’a biz uğurlamıştık. Bir müddet sonra ise onun ölüm haberi bize ulaştı.” (2)

Fakat Rauf Denktaş, Şerif Hüseyin Kıbrıs’a sürgün edildiğinde bir yaşındaydı. Şerif Ada’dan ayrıldığında altı yaşındaydı.

Şerif Hüseyin, 5 yıl Kıbrıs’da sürgünde kalmış, Ermeni kilisesi’nin yapımına para vermiştir, sonra Ürdün/Amman’a gidilmesine izin verilmiş ve 4 Haziran 1931'de vefât etmişti.

Kıbrıs’da ise eğlendiği söylenmektedir: “Arap Ayaklanması için kendisine İngilizler tarafından gönderilen altınlardan milyonlarca sterlin tutarında kişisel bir servet biriktirip, bu serveti Kıbrıs’ta harcadığı şeklinde söylentiler yayılmıştır. Tutucu fikirlerinin bir kısmını bir kenara bırakıp, İngiliz adetlerine uyum sağlayan Şerif Hüseyin’ in Kıbrıs’ta golf ve kroket oynadığı bilinmektedir.” (3)

Beyrut Konsolosluğu’nda bulunan Feridun Cemal Erkin, 1942 yılında Ürdün’e davet edildiğinde, Ürdün Kralı Abdullah tarafından kendisine bir Şerif Hüseyin hâtırası anlatılmış ve başlarına gelen her şeyin, Osmanlı’ya ihan ettiklerinden dolayı geldiğini ileri sürmüştür, dinleyiniz:

Müttefikler, daha doğrusu İngilizler babama Osmanlı İdaresi’ne isyan edip, İmparatorluğun düşmanlarıyla iş birliği yapması karşılığında, kendisini, Hicaz Krallığına getirmek vaadinde bulundular. Babam gerçi Hicaz Kralı oldu; fakat bir süre sonra Vahhabiler kendisini düşürdüler. Kral Suud onun yerine geçti.

Babam İngilizlerin himayesinde Kıbrıs’a yerleşti. Orada hastalandı, kendisini Amman’ a aldım, uzun müddet hasta yam, çok ıstırap çekti. Günün birinde, ikindi vakti, sarayın bandosu, öteden beri adet olduğu üzere bahçede konser veriyordu.

Hava sıcak, pencereler açıktı. Bir aralık bando hepimizin bildiği İzmir Marşı’nı çalmaya başladı. Babamın birçok eski hatıralarını hafızasında canlandırmasını önlemek için pencereyi yavaşça kapadım.

Bana seslendi: Evlat neden o pencereyi kapatıyorsun? İzmir Marşı’nın eski günleri bana hatırlatmaması için değil mi? Ben, velinimetine ihanet etmiş asi bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı sandım, Tanrı beni sürgünlüğe düşürdü.

Hasta oldum, buraya sığındım. Bırak pencereyi aç, şu marşı dinleyeyim, duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile büsbütün ağırlaşsın, ta ki Cenabı Hakk bu günahkar kulunu dünyada affederek, ahirette hesap gününde daha büyük cezadan korusun.” (4)

Kulak veriniz: “Feridun Cemal Erkin, Abdullah’ın anlattığı anıyı şaşkınlıkla heyecan içinde dinlemiş, duyduklarından dehşete düşmüştür. Hatıratında, Şerif Hüseyin ile ailesinin düşmanla iş birliğinin ve Medine’de Fahrettin Paşa’ya yönelttikleri saldırıların lanetine uğradıklarını, Şerif Hüseyin’ in zillet içinde öldüğünü; Irak Kralı Faysal’ın zehirlenerek öldüğünü; Faysal’ın oğlunun arabasının bir ağaca çarpması sonucu öldüğünü;

Kral Abdullah’ın Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya (Harem-i Şerif) girerken bir Filistinli tarafından hançerlenerek öldüğünü; Abdullah’ın oğlu Tallal’ın çıldırarak İstanbul’da şifa evinde öldüğünü; Irak Kralı Faysal’ın kız kardeşinin Rodos’ta kaldığı otelin Rum garsonu ile kaçtığını, bütün bunların düşmanla iş birliği yapan Haşimi ailesinin başına gelen ilahi takdir lanetler olduğunu yazmaktadır.” (5)

NOTLAR:

(1) İsmail Köse, Şerif Hüseyin, Kronik, s. 201.

(2) 21. Yüzyılda Sultan II. Abdülhamid’e Bakış, haz: Mehmet Tosun, Yayın Danışmanı: Hayrettin Turan, İstanbul 2003, s. 252.

(3) İ. Köse, age, s. 204.

(4) Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl, C. 1, Türk Tarih Kurumu: Ankara, 1980.

(5) İ. Köse, age, s. 208.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yıldırım Beyazıd ve Emir Timurlenk Savaşı

YILDIRIM BEYAZID VE EMİR TİMUR LENK SAVAŞI Ankara Savaşı (28 Temmuz 1402) Cengiz Han'ın vârisi olma iddiası ile çıkan Emir Timur. Beyazı'dın egemen olmasını kabul etmiyor. Onu küçümsüyor. Timur'un tahtını ele geçirmek için isyan başlatan   ve Timur Hindistan seferinden gelince bizzat kendisi tarafından kovulan Diyarbakır Beyi İlhan Ahmet Celâyir, Osmanlı'ya sığınmıştı. Epey Timur ve Beyazıd'ın arası gergindi. Fakat Timur kendi ırkından, dininden olan Osmanlı’ya saldırmak istemiyordu.   Timur’a tabî olan Mutahharten’ın ailesini Bursa’ya esir olarak gönderen Beyazid ile Timur’un arası açılmıştı.   “ Timur, kendisini sadece dünya üzerinde ulaşabileceği yere kadar hırsını doyurmak için Allah tarafından gönderilen “Allah’ın kulu” olarak değil, Türk halkının da gerçek ve tek temsilcisi olarak görüyordu. Yörüklerin bol paçalı şalvarları içinde, başında yüksek keçe başlığı ile tam bir Türk gibi giyinirdi.. Sarayı’nda sadece Türkçe konuşulur ve Türkçe yazı yazılır

Atsız'ın Atatürk, Kemalizm ve Cumhuriyet Düşmanlığı

  Atsız'ın; Atatürk, Kemalizm ve Cumhuriyet Düşmanlığı. "Başkumandan Mustafa Kemal’i tebcil ederim fakat Reis-i Cumhur  Atatürk’ü beğenmeye de sevmeye de mecbur değilim." (1) CHP'de boş kavga var diyen bir çok Atsız taraftarları, aslında Mustafa Kemal ve Atatürk'ü ayıran Atsızı niye göz ardı ederler?  Atsız Kemalist düşmanı olmak bir yana, Atatürk düşmanıdır. Devrim düşmanıdır. Sözlerine bakınız: "Bu millet, tutsak Türkleri kurtararak en büyük Türkiye'yi (yani Turanı) kurmak için de sınırlara koşabilir. Fakat onların Kemalist prensipleri için kılını bile kıpırdatmaz. Hatta Kemalizm'in çığırtkanları bile Kemalizm uğruna ölmez." (2) Kemâlistleri ve Atatürk'ü "dönme, mason" olduğunu belirtiyor: "Irkçılığın aleyhinde bulunanlar Türkçülüğün düşmanı olan dönmelerle, masonlar ve Halk Partililer yani Kemalistlerden ibarettir." (3) "Çünkü Kemalizm de dönme ve devşirme olmak kabahat değildir. Fakat Kemalizm yapmak isterken mi

Kürtler ve Medler

KÜRTLER VE MEDLER Kürt Tarihçilerin çoğu kendini Medlere dayandırır. Kürt dilinin gelişmesinde Medlerin rol oynadığını söylerler. (Minorsky - Kürtler, İslam Ansiklopedisi, VI. cilt, s. 1089-1114) Ve Medlerin torunlarıdır. (Amir Hassanpour - Kürdistanda Milliyetçilik ve Dil; s. 120.) » Kürtlerin tek kurduğu ulusal devlet olarak Medler İmparatorluğunu kabul ederler. (Wadie Jwaideh - Kürt Miliyetçiliğinin Tarihi , Kökenleri ve Gelişimi, s. 17.) » Ve bazı Kürt Tarihçilerde şöyle savunur: “bütün tarih boyunca Medleri Kürtlerden ayrı gösterecek bir hadise bulamazsınız.." (Zinnar Silopi - Doza Kurdistan; s. 9.) » Medler proto-Kürt’tür. (Philip Kreyenbroek & Christine Allison - Kürt Kimliği ve Kültürü, s. 25.) » “Dolaylı değil doğrudan Kürtlerin Medlerle bağlantıları vardır.” (Ali Hüseyin Kerim - Balkan Yarımadasında Kürtler, s. 49.) Medlerin İmparatorluğunu yıkan, Perslerdi. (William Aegleton - Mehabad Kürt Cumhuriyeti; s. 18.) Ve şunu söylemektedirler: Medler yıkıldık